Altmışlı yılların başı ilkokul öğrencisiyim, Marşal yardımları kapsamında okulda süt tozundan kaynatılmış süt, yine yardım olarak gönderilen yağlardan imal edilmiş kurabiye ve bir adet elma bizlere verilmeye başlandı.
Süt tozundan kaynatılmış sütün kokusunu alınca kaçacak delik arıyordum, ne mümkün her seferinde öğretmen sınıfın kapısını tutup hem görevliyi hem de bizleri dikkatli gözlerle takip ediyordu.
Kaçıp kurtulmam lazımdı, işkence idi benim için süt tozu, Dumlupınar İlkokulu 5 sınıf, gözüm pencereye takıldı kaçabilirdim, pencereyi açtığım gibi kendimi dışarı attım, soluğu evde aldım, ev okula yakındı.
Akşama doğru öğretmen eve geldi, evde sadece nenem ve ben varım, öğretmenim yüzüme bile bakmadı, neneme senin torunun bugün pencereden atladı haberin olsun dedi ve yaptığımı kızgın ifadeler ile anlattı.
Nenem, hocam siz gidin ben torunumla konuşurum deyip öğretmenimi uğurladı, ertesi gün korkumdan okula gidemedim, nenem gitmiş okula, bu oğlan süt tozundan dolayı okula gelmez, ona sadece elma verin, süttozu ve kurabiye vermeyin demiş, hocamı ikna edince okula devam etmeye başladım.
Benim içmemek, yememek için kendimi pencereden attığım O Marşal yardımı ne olduğu belirsiz süt ve yağ sınıf arkadaşlarım tarafından iştahla yeniyordu, yardıma ve beslenmeye muhtaç bir Ülkenin çocukları idik, ağırımıza gidiyordu ama gerçek bu idi.
Aradan yıllar geçti, Ablam aynı okulda Öğretmen, okuldan çıkmış bize uğradı, gözleri kızarık, belli ki ağlamış, sorduk ablama ne oldu niye böylesin diye.
Tekrar ağlamaya başladı Ablam, ne olacak çocuk tahtada bayıldı, çocuk açmış, acından bayıldı, belli ki çok etkilenmişti çocuğun açlığından, okul yoksul bir mahallenin okulu değildi, öyle biliniyordu, demek ki aç gelen, yemek yiyemeyen öğrenciler de varmış dedim içimden, başım öne eğildi, hüzün ve öfke karışımı hislerin kıskacına girmiş, donuk gözlerle Ablama bakıyordum.
Çocukların açlığı ve beslenme sorunu devam ediyordu demek ki.
Günümüze gelelim, beslenme çantası boş, kantinden bir simit alacak parası olmayan çocuk dramlarını her gün televizyonlarda seyrediyoruz, ağlayan, sızlayan feryat eden velilerin dramını seyrediyoruz her gün, açlık ve beslenme sorunu yaşayan çocukların sefil hayatları derin yaralar açıyor hepimizde, vicdanlar kanıyor, çaresiz kalıyoruz bu çağda, bu talihsiz ve bahtı kara Ülkede.
Bizleri çaresiz ve kanayan vicdanlar ile baş başa bırakan Ülkemizin yarım asırdan fazla bir zaman dilimindeki yönetim anlayışıdır.
Bu öyle bir yönetim anlayışı ki, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir anlayış, insanı yalnız ve çaresiz bırakan bir anlayış, bu gerçeği kabul edelim, bu Ülkemizin acı gerçeğidir, sadece bugünün sorunu, sadece bugünün ayıbı da değildir, hep görmedik, hep duymadık, hep sesimizi çıkarmadık bu ayıba, hepimiz ortağız, bu ayıp hepimizin ayıbı.
Biz birey olarak bu sorunu çözemeyiz, küçücük katkılar ve organizasyonların da sorunu çözemeyeceği bir hakikattir.
Vaziyet bu iken sorunu çözecek olan devlettir, eğer Devlet sosyal bir devletim iddiasında samimi ise bu sorunu çözmek zorundadır, çünkü bu sorun bir güvenlik sorunudur, çünkü bu sorun bir beka sorunudur, niye mi bu kadar ciddi ve önemli bir sorundur? Açıklayalım.
Beslenemeyen, beslenmeyi bekleyen ve çaresiz çocuklar yaşadıkları travmaları hayatları boyunca unutamaz, bu travmalar bazen kendiliğinden ortaya çıkar, çoğu zaman da bir başkaları tarafından uyarılarak ortaya çıkarılır, bu bir başkaları genellikle ya istihbarat ya da terör ve mafya örgütleridir, istihbarat örgütlerinden kastımız yabancı servislerdir.
Nasıl ortaya çıkarsa çıksın her seçili travma bu çocukları toplumdan, Ülkesinden, ailesinden koparmak için yeterli bir sebeptir, nitekim öyle olmuştur, örgütlerin, mafya gruplarının, yabancı servislerin devşirdiği insanlara baktığımızda, geçmişlerinde ilgisizlik, sevgisizlik ve derin yoksulluğun izlerini görmek mümkündür, işin güvenlik boyutunu burada noktalayıp, diğer önemli tarafına bakalım.
Beslenemeyen çocukların, hayatları boyunca zihinsel ve bedensel gelişiminin yetersiz olacağı bilinen bir gerçektir, zihnen ve bedenen gelişkin olmayan bir neslin Ülkenin bekasında, geleceğinde rol alması, görev üstlenmesi de mümkün olamayacaktır.
Ben bir bilim adamı değilim, beslenme sorununun vücuttaki etkilerini detaylı bir şekilde yazma imkanına sahip değilim ama bu konuda yazılı bilimsel makalelere baktığımda O acı gerçeği her yönü ile görebiliyorum.
Ben gazeteciyim, bu acı gerçeği Devletin, Devleti yönetenlerin gözünün içine sokmakta benim görevim, bir köşe yazısına bu ciddi sorunu ancak bu kadar yazabildim.
Muktedir yöneticiler, her şeye muktedir Devlet, hiç değilse gelişme çağındaki çocuklara bir öğün doğru dürüst bir yemek ikram etmek çok mu zor, buradan bakınca biz bunun çok zor olmadığını görüyoruz, niye mi? Çok basit, devletin O geniş kaynaklarını birkaç holdinge ikram etmekte hiç zorlanmıyorsunuz, demek ki bu zorunlu ve küçük yardımda da zorlanmayacaksınız, tabi isterseniz, tabi Ülkenin güvenlik ve beka sorunu derdiniz var ise.
ALLAH yöneticilerden adalet ve hakkaniyet ister, yöneticiler bunun idrakinde olmak zorundadır.
‘’Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor’’ ( NİSA 58)
Son sözüm; Tuzu kuru ve tok olanların görmediği veya görmek istemediği, çocukların açlık ve derin yoksulluk sorunu, Ülkenin beka ve güvenlik sorunudur.