Harput’un tozlu topraklarından bir Ozan geldi geçti.
Geçip giderken hoş bir seda bıraktı tüm yüreklere.
Elazığ edebiyat ikliminin büyük ustalarındandı.
Taş medreseden tedrisatlıydı.
Güzel insandı.
Gönül gibi yüce bir makamın hizmetçisiydi.
Hoşgörülü, ileri görüşlü, bilgi birikimiyle bizlere örnek olan bir hocamızdı.
Şahitliğimin de şahitlerinin de söyleyeceği gibi o bir gönül insanıydı.
Abimizdi.
Rahmeti rahmana kavuşup, göçüp gidenlerden oldu.
Allah Rahmetiyle muamele etsin, mekanı cennet olsun.
2011 yılının eylül ayıydı.
Ankara’daki Ulucanlar Cezaevi müze olmuş ziyarete açılmıştı.
Cezaevini gezerken büyük koğuşların birinde, hatırladığım kadarıyla 2. Koğuştu, Merhum Ahmet Tevfik Ozan’ın ranzasının önüne asılmış vaziyette resmini, özgeçmişi, şiirleri ve birkaç eşyasını görünce ilgimi hemen cezbetti.
Yasak olmasına rağmen telefonumla fotoğrafını çekip Nafiz Hocamdan merhum üstadın telefonunu alarak kendisiyle iletişime geçtim.
Kendilerine müzede bir köşe ayrıldığından haberi yokmuş.
Çok sevindiğini söylemişti.
İlk fırsatta gelip ziyaret edeceğinden bahsetmişti.
Sonra da zaten Fırat Tv’de belgeseli yapıldı.
Bir gün adıma bir koli geldi Elaziz’den.
Gönderen Ahmet Tevfik Ozan’dı.
Elazığımız’a özgü ne kadar ürün varsa göndermişti.
Çok ince ruhlu insandı.
Yaptığım ona zadece anılarını hatırlatmaktı.
Bir de notu vardı.
“Beni fazlasıyla mutlu ettin, Allah razı olsun senden Muharremciğim.”
Allah senden de razı olsun, hakkını helal et, bizden yana da varsa helal olsun.
Bir sözünü hiç unutmam,
“İnsanlar neye inanırsa inansın samimi olmalıdır”
Seni hep gülen güzel yüzünle hatırlayacağım Ahmet hocam.