‘’Cumhurbaşkanının alacağı kararlarda altı liderin imzası olacak’’
Yani, bir tür vesayet rejimi olacak.
‘’Uzlaşamazsak seçime gideriz’’
Yani, bir güvensizlik itirafı ve sonucunda kaçınılmaz bir ayrılığın şimdiden ilanı.
Altılı paradoksun son beyanları bunlar.
Benzer beyanlar, masa kuruldu kurulalı hız kesmeden devam etti.
Altı benzemez masa çelişkiler ile dolu.
Siyasi açıdan mevcut iktidarın işini kolaylaştıran bir çelişki, bir zayıflık, bir güvensizlik ittifakıdır altılı masa.
Bu çelişki ittifakı her şeyden önce hedef belirleyebilmiş değil, güçlendirilmiş parlamenter sistem sloganını ağzından düşürmese de tüm planları başkanlık sistemi üzerine kurulu.
Devam edelim çelişkilere.
Aday açıklarsak yıpranır, yıpratılır.
Şunun şurasında seçime 3.5-4 ay kalmış, aday açıklamaktan korkuyor efendiler, nedir yıpranırmış, efendiler elinizde defosuz aday yok demek ki, dört ayda yıpranacağından korkuyorsunuz diye sorarlar adama.
Aslında bu gerekçenin Türkçesi aynen şudur’’ biz ortak aday konusunda anlaşamıyoruz’’ açık açık itiraf edilemeyen altılı masa ortak aday gerçeği aynen budur.
Altılı masa seçmen iradesini cebinde zannediyor, banko seçim benim diyor.
Bunu derken kendisi de inanmıyor söylediğine, inanmadığı için yüzde elli bir için H.D.P ye ihtiyaç duyuyor.
Bu ihtiyacı iliklerine kadar hisseden altılı masa, muhtaç olduğu partiyi ağzına bile almaktan korkuyor.
Masaya oturan 0.5- 1.5 oy oranlarına sahip partiler ile aleni aşk yaşayan altılı masanın iki büyük partisi, yüzde on beşlik H.D.P ile ne hikmetse mesafeli durmayı strateji olarak kabul ediyor.
H.D.P gücünün ve anahtar durumda olduğunun fakında, bu fakında oluş ile ilk kartı açtı, ben kendi adayımı çıkarıyorum diyerek restini çekti, bu rest çekiş ile seçimin şimdiden ikinci tura kaldığını da ilan etmiş oldu.
Seçimin ikinci tura kalması demek Cumhur ittifakının seçimi kazanması demektir.
Bizim gördüğümüz bu tabloyu altılı masanın bileşenleri de görüyor.
Görüyor görmesine de halen daha seçim kazanmayı umut ediyor.
Bu umudun nedeni, Ak Partinin yaptığı ciddi yanlışlar ve yaşanan ekonomik kriz sonucunda geniş halk kitlelerinin tepkisi, bu tepkinin doğal olarak altılı masaya destek olarak yöneleceğini zannediyor altılı bileşen.
Evet geniş halk kitleleri, açlık ve yoksulluk ile inim inim inliyor, bu çaresizlikten nasıl kurtulacağım diye kafa patlatıyor.
Altılı masanın bu krizden nasıl çıkılacağı konusunda elle tutulu bir programı yok, halkın pek de umurunda olmayan, özgürlük, LGBT, İstanbul sözleşmesi, hak, hukuk, adalet gibi sloganlar ile aç ve yoksul insanların karşısına çıkmayı strateji zannediyor.
Ekonomik kriz ve yoksulluk nedeni ile seçmende bir inatlaşma var, bu inadın hedefi Ak Parti ve müttefikleridir.
Bunlar gitsin de kim gelirse gelsin diyen hatırı sayılır bir seçmen kitlesinin varlığını herkes kabul ediyor.
Cumhur ittifakı bu mutsuz seçmen kitlesinin inadını kırmak, kendi yanına çekmek için önlemler almaya başladı bile bu önlem ve iyileştirme hamleleri seçime kadar devem edecek gibi.
İleriye dönük vaatler ile seçmen karşısına çıkan Millet İttifakına göre somut kararlar ile seçmen karşısına çıkacak Cumhur ittifakı şansını artırıyor.
Altılı masanın esas çelişkisini de yazarak yazıyı şimdilik bitireli, ileriki gün ve haftalarda yine değerlendirme ve tespitler yaparak okuyucuya faydalı olmaya çalışalım.
Altılı masanın esas çelişkisi Meral Akşener faktörüdür, Meral Hanım ben başbakan olacağım diyerek niyetini aylar önce açıkladı, bu açıklama ile de yetinmeyip Cumhurbaşkanlığı meselesinde de açık tavrını koymuş durumda.
Bu sistem içinde Meral Akşener nasıl başbakan olacak diye haklı bir soru sorulabilir, evet bu sistemde başbakanlık yok.
Bu ucube sistemin yürümeyeceğini Ak Parti de kavramış durumda, zaten Devlet Bahçeli eli ile önerilip kabul ettirilmiş bu ucube sistemin en çok Ak Partiye zarar verdiğini Ak Parti genel merkezide biliyor.
Altılı masanın en önemli vaadi olan parlamenter sistemin geri getirilmesi İyi Parti ve Ak Parti eli ile olursa kimse şaşırmasın.
Meral hanım Cumhurbaşkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu ismine mesafeli duruyor olması kafasındaki bu ileri hedefler olduğuna inananlardanım, bu saklı hedefe Meral hanımı mecbur edenin parti tabanı ve yakın kurmayları olduğu da biliniyor.
Meral Hanımın önceleri Mansur Yavaş demesi, şimdi Ekrem İmamoğlu için olmazsa olmazım diyerek ortak aday çıkarma hedefini kilitlemiş olması, bu niyetin bir tezahürü olarak görülebilir.
Bu kararından taviz vermeyeceğini son toplantıda Kılıçdaroğlu ismi gündeme gelince, gündemimiz bu değil diyerek kesip atması ile göstermiş oldu.
Meral hanımın kafasında bir başka plan olduğunu kendine yakın birkaç ismin dışında pek bilen yok, biz açıklayalım bu planı, tepkileri göze alarak.
Meral hanım, MHP ile Ak Partinin seçim sonrası birlikte devam etmeyeceğini çok iyi biliyor, Meral hanımın seçimden güçlü bir şekilde çıkarak Ak Parti ile birlikte yürüme niyeti ajandasında her zaman var olmuştur.
Bu olası ortaklığın alt yapısı ise Mansur Yavaş ve Ahmet Eşref Fakıbaba tarafından şimdiden hazırlanıyor bile.
Şimdilik bu kadar, sağlam kulis bilgileri ve gözlemlerim ile seçime kadar bu türden yazılarım devam edecek.
Kimse kızmasın, reel politik yapmaya, resmi okumaya çalışıyorum, bu işlerdeki öngörülerimde bugüne kadar pek yanılmadım, hep haklı çıktım.
Yazı tam tekmil komplo teorisi gibi duruyor, farkındayım, ama şunu da belirteyim Türkiye de Komplo teorisi olarak görülen senaryolar gerçekleşir.
Bir daha tekrar edeyim, siyasi değilim, taraf da değilim, sadece gazeteciyim.
Az kalsın unutuyordum, seçim sonrası siyaset yeniden şekillenecek, bazı partiler kapısına kilit vuracak, yine bazı genel başkan makamını terk etmek zorunda kalacaktır.
2023 seçimleri, merkez sağ, sosyal demokrat ve milliyetçi partilerin tutarsızlığı sonucu, sosyalist sol ve radikal milliyetçi partilerin güçlendiğini de gösterecektir.