Bir mesleğin kutsallığını belirleyen en temel kuralı, onu layıkıyla yapmak ve her adımını kendine has değerlerini bilerek atmaktır. Öğretmenlik de kutsal mesleklerin en başında gelir belki de. Diğer meslek grupları mutlaka bir öğretmenin cansuyundan nasiplenip de çiçek açmıştır.
İlkokuldan başlayıp üniversiteye kadar devam eden bu süreçte öğrencilerin yaşı kaç olursa olsun onların yüreklerine dokunabilmek, yaralarına merhem olabilmek, ruhlarındaki kırıklıkları iyileştirebilmek çok önemlidir. Bu meslek için verilen gerçek alın terini karşılayacak bir maddi karşılık yoktur, olamaz da aslında ve bunu tamamen bir karşılık bekleyerek yapmak da o mesleğin değerlerine aykırıdır. Bir çocuğun gözlerindeki ışık olabilmek, alınabilecek en büyük hediyedir çünkü o ışık var olduğu sürece atılan her kalp atışında sizin adınız da yankılanacak sonsuza kadar.
Bir öğretmen, tekerlekli sandalyeye bağlı engelli bir kız öğrencisiyle dans ediyor ve dans ederken karşısındaki öğrencisinin tekerlekli sandalyesini görmüyor, sanki ayakta ve onun boyuna denkmiş gibi hareket ediyor.
O küçük öğrencisinin yerine kocaman bir kız çocuğu varmış gibi birlikte uyum içerisinde hareket ediyorlar...
O küçük kız çocuğunun da o an sandalyesinin tekerlekleri, zaten bir melek olan o güzelliğine birer kanat olup takılıyor omuzlarına. Bir melekle dans etmek, kimseye nasip olmasa gerek...
Dansın sonunda onları izleyen öğrenciler, öğretmenler uzun süre alkışlıyorlar. Okulun bahçesinde yankılanan alkış seslerine eşlik eden o güzel kız çocuğunun kalp atışları...
O kız çocuğunun daha sonra birçok öğretmeni olacaktır belki, hepsi onunla özel ilgilenmeye çalışacaktır ancak bu öğretmenini hiçbir vakit unutmayacaktır. İnsanların en hassas yeri kalpleridir ve oraya her kim dokunursa onun parmak izleri oradan silinmez o kalp attığı sürece. Alınan her nefeste, her kalp atışında zihinde dolaşan her düşüncenin içerisinde var olacaktır o öğretmenin ayak izleri.
İşte bizlerin böyle öğretmenlere, mesleğini bu şekilde icra eden insanlara ihtiyacımız var. O videoya denk geldiğimde bu okulun nerede olduğuna, öğretmenin isminin ne olduğuna, hangi branşa sahip olduğuna hiç bakmak istemedim. Bu güzel hareketi bir branşa ya da öğretmene bağlı bırakmak doğru olmazdı. Herkesin o öğretmenin yerine kendisini koyması için ismini ben de öğrenmek istemedim. Orada asıl amaç o öğretmen arkadaşımız gibi olabilmek. Bu mesleğin bir mesaiye bağlı olmadığını, ondan ziyade gönül işi olduğunu bilmemiz lazım. Eğer bunu içimizden geldiği gibi yapmazsak geleceğe dair ne bir isim bırakabiliriz ne de bir hatıra saklayabilriz.
Bir öğrencinin elinde hatıra olarak birkaç fotoğraf, beyaz bir sayfaya karalanmış birkaç kısa cümle gibi şeyler kalabilir elbet de onu muhafaza edebildiği müddet ancak bir öğrencinin öğretmeninden geriye güzel bir anı olarak zamanın elinden çalınan en güzel hediye ne bir fotoğraf ne de birkaç sözdür, en güzel hediye onun yüreğinden kalan bir yankıdır. Orada saklanan her ne hatıra ise kalp durmayana kadar orada yaşamaya devam eder.
Her meslektaşımın böyle güzel örnekler sergilemesi adına adanan bir yazı!!!