İntihar gibi soğuk, ürpertici bir sözcüğü işitirdik, basında okur, dinlerdik.
Ama son yıllardaki gibi sık hiç duymadık.
İntihar, kişinin kendi isteğiyle kendisinin ölümüne yol açma eylemi olarak düşünülür.
Dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon kişinin intihar ederek hayatlarını kayıp ettikleri intihar istatistiklerinden bilinmektedir.
Yine her yıl 10-20 milyon arasında da intihara teşebbüs etmiş ancak ölümle sonuçlanmayan durumlar kayıtlardadır.
İntihar ruhsal bir hastalık mıdır? diye aklımıza gelebilir.
Yine istatistiki sonuçlara göre vakaların %80’i doğrudan bir ruhsal hastalıkla ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır.
Önlenebilir bir rahatsızlık ölüme doğru giderken gerekli önlemler alınabilir.
Yaklaşık her 30 intihar girişiminin 1 tanesinin ölümle sonuçlandığı yine istatistiki bilgiler arasındadır.
Ölümle sonuçlanmayan intiharlar ise kalıcı sakatlıklar ve hastane yatışlarına neden olabilmektedir.
Aslında intihar girişimlerinden sonra kalıcı sakatlık yaşayanların durumlarının ders almak bakımından basında yer alması daha caydırıcı olabilir.
Eminim ki birçok kişi de benim gibi düşünüyordur.
Hayatımın hiçbir döneminde intihar eylemlerinin bu kadar sık duyulduğunu hatırlamıyorum.
Dünya genelinde arttığı gerçeği var.
Biz yaşadığımız şehirde dahi ne kadar sık duyar olduk.
İntihar yani insanın canına kıymasını normal ruh haliyle hiç kimse düşünemez diyoruz.
Vakalara baktığımızda artık kadın, erkek, genç, çocuk görebiliyoruz.
Gençlerde 15 ile 24 yaş arasında sık görülmektedir.
Gençlerin intihar etmelerinin nedenlerinin altında şizofranik bozukluk, depresyon, yalnızlık, sosyal izolasyon, aile içerisi baskı, başarısızlık, zihinsel bozukluk gibi nedenler gelmektedir.
Yaş ve cinsiyet ile bağlantılı olarak intihar nedenleri farklılık gösteriyor.
Kadınlarda daha fazla istismar, ekonomik sıkıntı, aile geçimsizliği ve şiddet karşısında çaresizlikten bu şekilde hayatlarını sonlandıranların sayıları az değildir.
Yaklaşık son 1-2 ayda basına yansıyan bu şehirde dahi kaç tane intihar vakası duyduk.
Eski belediye binasından aşağıya atlayan kadın bir başkasının üzerine düşmüş o kişinin de yaralanmasına neden olmuştu.
21 Yaşında bir genç Ataşehir Mahallesi tarafında boş bir arazide ağaca asılı bulunmuştu.
Bıraktığı notta “mutluluk ve yaşamın bu dünyada bir ev, araba ve evlilik olması kadar saçma bir şey yok, hiçbir zaman konuşkan ve derdini anlatan biri olmadım.
Kimseyi sorumlu tutmuyorum, Aile ve sevenlerimden özür diliyorum, Anne ve baba size layık evlat olamadım… ” gibi ifadeler kullanmıştı.
Birkaç gün önce yine 35 yaşında bir erkek pencereden atlayarak hayatına kıydı.
İki gün önce üniversitemizde 19 yaşında bir öğrenci tüp gazı açarak hayatını sonlandırdı.
Önceden bütün kişisel şifrelerini de not olarak bıraktı.
Demek ki planlı yapmıştı.
Gençlerde bu girişimleri bazen başarısızlıklarına bağlıyoruz ama genelleme yapamayız.
Ama bire bir görüştüğüm intihara meyilli birkaç öğrencimin umutsuzluk nedenlerinin tabanında çocukluktaki ailevi travmaların yattığını gördüm.
Vaka sayılarının artması en büyük korkularımızdandır elbette.
Biz dışarıdan ne kadar üzülürsek üzülelim ateş düştüğü yeri yakar tabii ki.
Giden gidiyor geriye kalan dövünüyor, acıları derin, bu durumda yatak ölümü onlar için ölümün en hafifi tabii ki.
Aslında her zaman ailelerin özellikle anne- babaların çocuklarını ve aile içerisindeki bireyler de birbirlerini izlemelidir.
Bazı ipuçları aslında veriliyor ama aile farkında olmayabiliyor.
Şöyle ki: intihar çoğunlukla depresyon denilen ruhsal bozukluktan bağımsız değildir.
Bu durum fark edilince zaman kazanmak değil, ilgili hekime mutlaka başvurulmalıdır.
İyi gözlem meyilli bireyi anlaşılabilir.
Nedir bu davranış değişiklikleri?
İntihar ve ölümle ilgili konuşur veya şaka yapar, kendisinden sonra olabilecek tabloyu şaka ile sorar, ölümü güzel tarafları ile olumlu anlatır, hayatı hafife alır, arkadaş ve ailesi ile zamansız veda sözcükleri kullanır, değerli eşyalarını artık değersiz görür veya onları başkasına verir.
Yani değer kriterlerinin değişmesi, duygusal ilişkilere yer vermemek, yeme alışkanlığının değişmesi, evden uzaklaşmak olabildiği gibi, evden çıkmamak, ruhsal içe kapanmak, değişken ruh hali, iç dünyasında büyüttüğü sorunları ile baş edememek, öz bakım ile ilgilenmemek, aşırı karamsarlık, sosyal medyada intihar ile ilgili arama yapmak gibi…
Tabii ki bu bulgular birçok kişide mevcuttur.
Ancak bireyde ani değişiklikler, şaka gibi verilen mesajlar göz ardı edilmemelidir.
Zorlu yaşam mücadelesi veren bizler ruh sağlığımızı iyi tutmaya çalışırken çevredeki bireyleri de izleyelim.
Kendisini değersiz hisseden birey zaten ruhen de zayıflar.
Özellikle çocuk yaştaki intiharlarda bırakılan notlar “beni anlamadınız, bana inanmadınız, beni dinlemediniz… “gibi sözler ile başlıyor. İşte bu ifadeler çocuğun hissettiği değersizliktir.
Mutlaka evde aile içi planlı hayat vardır, kurallar vardır, hedefler vardır.
Yönlendirme yapılır.
Ancak çocuğumuzun, gencimizin de psikolojik durumunun her şeyin üzerinde tutulması gerekliliği unutulmamalı, onlardan onu aşan başarı beklenmemeli.
Özellikle çocuk ve gençlerde aile içerisindeki aşırı baskı ve stresin çocuğu uçuruma doğru götürebileceğini unutmamalıyız.
Ruh sağlığı, beden sağlığı iyi yarınlara…