“Allah indinde din İslam’dır” - Ali İmran Suresi - 19. Ayet
Dinin de bir ideoloji olduğunu iddia edenler olabiliyor. İdeoloji, malumunuz olduğu üzere insan aklının bir ürünüdür.
Fakat gerçek bir din olan hele de son semavi din olan İslam'ın asla bir ideoloji olmadığı herkesin malumudur.
Kaldı ki İslam, insana/insanlığa en büyük değeri veren bir sistemdir.
Ayrıca insanı "kainatın merkezi"ne yerleştiren, onu en yüce vasıflarla donatıp, "Seçme Hakkı"nı da kendisine bırakan, inanıp inanmamayı bir dayatma yapmadan, ideolojiler gibi zoraki benimsetmeyen bir hayat nizamı / dünya görüşü değil midir?
İddialarımız, zannettiklerimiz, din hele de İslam olabilir mi?
Birileri tarafından temsil edildiği zannedilen şey, bizim vehmimiz olmasın sakın.
Bizim olmasını istediğimiz veya öyle olmasını umduğumuz, insanların birbirlerini “boğazladığı” bir sistemin adı İslam’ın dışında her şey olabilir.
Çünkü hepimizi yoktan var eden, bize de din olarak İslam’ı seçen, tüm kainatın, hayatın ve ölümün de Rabbi olan Allah’tan başkası değil ki. Mülkün O’na ait olduğunu teslim etme zahmetine - ki “zahmette rahmet vardır”- katlanabilirsek bu ilk bir başlangıç olabilir İnşallah.
Güzellikler de bazı bu tür başlangıçlarla başlar.
“Allah’ı tanıyan ve itaat eden, zindanlarda dahi olsa bahtiyardır.
Tanımayan ise, saraylarda dahi olsa bedbahttır, zelildir.” diyen Bediüzzaman Hz.lerinin veciz ifadesinde olduğu gibi…
İnsanı, yeryüzünde bir halifesi olarak yaratan, hiç onu başıboş bırakır mı?
Elbetteki, onun dünyadaki yaşamıyla ilgili kuralları da vazetmiş, ona göre bir hareket planı çizmesini istemiştir.
Bu vazolunan mutlak doğruların, gerçek bilginin de kaynağı olduğu göz önüne alınırsa, durum daha bir anlaşılır olur.
Merhum Mehmed Selahaddin Şimşek’in ifadesiyle, “Gençliğin ateist / hedonist oluşuna üzülmüyorlar da, terörist olmayışına seviniyorlar. Yalnız patlayıcılar öldürmez.
Gürültüsüz anarşinin öldürdüğü ruhlar, bombaların yok ettiği bedenlerden çoktur.”( www.selahaddin.tr.gg).
Dolayısıyla gürültüsüz anarşi olarak düşünebileceğimiz ideolojiler, insanlığın kalp gözünü köreltmiş değil midir?
Bu kadar körelen veya körelmeye yüz tutan bir vicdan ile nereye kadar gidilebilir ki?
Kutsalı olmayan bir gençlik, her şeyi maddiyatta aramaya başladığında, bembeyaz kalp sayfasındaki günahın siyah lekelerinin artmasından başka bir işe yarayabilir mi?
Günahlarımızın oldukça artması, tövbenin azalması ve pişmanlığın gecikmesi sonucunu doğurmuştur.
Burada oluşan boşluğu da ideolojiler doldurmaya çalışmış, işlediği ve halen daha işlemeye devam ettiği günahları da yavuz hırsız gibi İslam’ın sırtına yıkmaya çalışmış ve çalışmaktadır.
Günahlarını görmeden yaptığı bu insafsızlığı da hangi kör vicdanın adaletine sığdırdığı da ayrıca tartışılmalıdır.
Üşenip korkmadan cesaret edebilirsek…
“Gerçekler, insanı özgür kılar.”
Gerçeğin, sadece mutlak olan gerçeğin peşinde bir ömür bile koşmaya değer. …
Ki ,hayali cihan değen bir realitedir bu…
Bu yola ilk adımımızı atabilmek ümidiyle…