Bundan sonraki ilk genel seçimde ikinci sıradan CHP adayımız belli artık.
Sayın Erol’a Genel Başkanından ikinci sıra adaylığı için icazet verilmiş .
Sayın Genel Başkanı demiş ki;
“İkinci sıra adaylığını kendisine ve Elazığlılara güvenerek söylüyor.
Ben de güveniyorum! Doğrusunu isterseniz seçilir.”
Diye buyurmuşlar.
Hayırlı olmasına olsun da;
Sayın Genel Bakanın “Doğrusunu isterseniz” dedikleri hep yanlış oldu memleket için.
Sayın Erol, 2015 seçimlerinde de Tunceli’den Genel Başkanı tarafından aday yapılmıştı.
Ancak Genel Başkanı tarafından kendisine uygun görülen ikinci sıra Tunceli milletvekili adaylığını beğenmeyerek adaylıktan çekildiğini açıklamıştı.
Şimdi ise hem Sayın Erol hem de Genel Başkanı aynı görüşte birleşmiş oldular.
Nedendir bilmem bu haberi okuyunca Rahmetli Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” isimli şiiri aklıma takılıverdi;
Ne diyordu Şair;
...
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı."
İşte Sayın Erol’a yazık edecek bu Kemal Efendi..
Bir Yönetim Ne Zaman Çöker?
Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayal eder, günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı diye derin derin düşünmeye başlar…
Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi ‘ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder.
Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahya Efendi’ye gönderir…
“Sen ilahi sırlara vakıfsın.
Kerem eyle de bizi aydınlat.
Bir devlet hangi halde çöker?
Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur?
Bir gün olur da izmihlale uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir.
Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahya Efendinin cevabı bir bakıma çok kısa bir bakıma içinden çıkılmaz bir hal alır:
“Neme lazım be Sultanım!”
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir mana veremez..
Yahya Efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez.
Söylenmeye başlar:
“Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?”
Nihayet kalkar,Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gelir..
Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:
“Ağabey ne olur mektubuma cevap ver.
Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”
Yahya Efendi duraklar:
“Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi?
Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.”
“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım.
Sadece nemelazım be sultanım demişsiniz.
Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi bir anlam çıkarıyorum.”
Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu açıklamasını yapar:
“Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de nemelazım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır.
Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir”
Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir alime memleketinin sahip olduğu için Allah’a şükreder, bu türlü ikazlardan geri kalmaması için tembihte bulunarak oradan ayrılır…
NOT: Mektup bugün Topkapı Sarayı’nda da sergi halindedir.