O kadar çok meşgulüz ki yalan dünyanın işleriyle, zamanın avuçlarımızın arasından akıp gittiğinin bile farkında değiliz.
Duyduğum acı haberlerden sonra özellikle o kadar küçük şeyler peşinde koştuğumuzun farkına varıyorum ve bunların uğrunda öyle boş yere insanları kırdığımızı fark ediyorum..
Meltem, benim stajyerlik dönemimde tanıdığım ve hayat canlısı bir öğrencimdi.
Bunu etrafında yansıtması da sevilmesini sağlıyordu.
O zamanlar 10.sınıf öğrencisiydi.
Şimdi ise onunla meslektaş olmak nasip oldu.
Bunlar cidden tarif edilemeyecek kadar çok güzel duygular.
Onu tanıdıktan bir yıl sonra ağabeyini bir trafik kazasında kaybetti ve o neşeli kız ortadan kayboldu adeta.
Hüznü, bir elbise gibi kuşanmıştı aylarca.
Kendisine bile yetecek bir zerre neşesi kalmamıştı.
Çok gülenin aslında gizlediği bir yarası vardır her zaman.
Kahkahan ne kadar büyükse yaran o kadar derindedir.
O da acısını kahkahalarının ardına gizleyip hayatla barışmaya çalıştı.
Onun ağabeyinin ölümüne sebep olanların azalması için kendini adadı ve öğretmen olmayı başardı .
Topluma daha iyi bireyler kazandırmak adına bu kutsal mesleğe adadı kendini.
Yeni nesiller onun eseri olacaktı artık.
Sonunda hayat ona güneşli günleri sunmuştu.
Bazen parçalı bulutlu olsa da gündüz güneşle, gece ay ile hayatının ışıkları yanmaya devam etti.
Onu hayata daha sıkı sıkı tutunduran biri çıkmıştı karşısına elindeki “aşk” iksiriyle... yeniden yaşama sevinci var oldu yüreğinin kıyılarında.
O kıyılarda artık el ele tutuşup dolaşabileceği birİ vardı yanında.
Ali ile hayatlarını birleştirmişleri sonunda.
Mutlulukları gözlerinden okunuyordu.
Kelimeleri yormadan sadece bakışlarıyla konuşabiliyorlardı.
Koca kalabalıklar içerisinde kendilerine ait bir dil oluşturmuşlardı.
O dil idi onları birbirlerine bağlayan sıkı sıkıya...
Sonra o beklenmedik kayıp meydana geldi...
Kuşaadası’na tatile gittiler.
Yazın kavurucu ve bunaltıcı sıcağından kaçıp serinlemek için denize girmişti Ali.
Bir süre sonra eşi Meltem ve dostları onun hala kıyıya çıkmadığını fark ettiler.
Hemen arayışlara başladılar ve açıklarda deniz üzerinde hareketsiz kalan birini gördüler. Kıyıya getirdiklerinde onun Ali olduğunu gördüler.
O anki müdahale ile kalbi çalışmıştı ancak hastanede yapılan müdahalelere rağmen hayata döndürülemedi...
Hayata tutunmak adına son kulaçlarını atmıştı belki de...
Attığı her kulaçta sevdiklerini düşündü ve daha kuvvetli attı kulaçlarını gücü tükeninceye kadar...
Son kulaca kadar mücadele verse de kimse kaderinden kaçamıyor maalesef...
Rabbim onu kendi yanına aldı ve geride kalanlara da büyük bir sınav bıraktı...
Öyle farklı bir acı ki tarifi belki de imkansız.
Hiçbir teselli cümlesi merhem olmayacak onun yarasına...
Yıllar önce ağabeyini kaybetmişti ve ilk büyük yarasını almıştı.
Yıllar onu bu yarasına kabul bağlatmıştı ancak bu onun kanamasına engel değildi.
Duyduğu her “ağabey” kelimesinde yarası sızlıyordu istisnasız.
Bu yarasını unutması için karşısına Ali’yi çıkardı bu hayat.
Hem eski yaraya merhem olmak hem de o kanayan yaranın acısını paylaşmak için.
Ancak hayat onun bu acısına bir acı daha kattı...
Dermanı elinden alınıp dermansız bırakılmıştı artık...
Hayatın yükü omuzlarına yüklenmişti yeniden ve bu yükü bu defa henüz dünyaya gelmemiş olan evladıyla yüklenecekti.
Onun kokusu ve varlığı en büyük gücü ve dayanağı olacaktı...
Kurduğu hayaller yarım kaldı...
Güneşin sıcaklığını kayboldu...
Rüzgarın serinliği uçup gitti...
Yağmur sonrasını güzel toprak kokusu ona Ali’sini hatırlatacak artık...
Bunlar onun bir sınavı ve şuna inanıyorum ki rabbim kimseye taşıyamayacağı bir yük yüklemez...
Hayatın kısa olduğunu unutmadan hareket etmeliyiz.
Sevdiklerimize sarılalım ve onlara sevdiğimi mutlaka söyleyelim geç olmadan...
Kırdığımız kalpleri tekrar onarmaya çalışalım...
Çünkü hayat aynı fırsatı bizlere tekrar vermeyebilir...
Bunun sonu da sadece ömür boyu vicdan azabı olur...
Vakit kaybetmeden bunları yapalım...
Rabbim onu cennetinde ağırlayacak bunu bil ve yüreğini ferah tut...
Sen çok güçlü ve asil bir kadınsın, annesi, ablasın, öğretmensin...
Dualarımız seninle değerli öğrencim ve meslektaşım Meltem...