Savaş…
Türk Dil Kurumuna (TDK) göre, savaş devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk, cidal, uğraşma, kavga, mücadele, bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele anlamlarına gelmektedir.
TDK’ya göre oldukça açık, anlaşılır bir tanım ve genel bir ifade.
Soğuk savaş, sıcak savaş; iç savaş, dış savaş; alanda savaş, masada savaş; silahla savaş, kalemle savaş, manevi savaş, maddi savaş… bakış açısı ile birlikte daha geniş bir pencereden bakıldığında kimyasal savaş, psikolojik savaş, sıcak savaş, soğuk savaş, çete savaşı, gerilla savaşı, meydan savaşı, sinir savaşı, uzay savaşı, yaşam savaşı, yıldız savaşı gibi oldukça geniş kapsamlı bir ifade olduğu kadar mecazi anlam yüklüdür savaş ifadesi…
Eski zamanlarda farklı nesnelerle de olsa asrın teknolojisine göre de silahlı hatta silahsız insan araçları ile birlikte değişik ambargolarla, dayatmalarla, baskılarla, mobingle, temel ihtiyaçları kısıtlama ile uluslararası çok yönlü yaptırımlarla yapılan savaş çok daha değişik boyut almaktadır.
…Selçuklular, Osmanlılar; Türkiye’mizin dünü, Ecdadımız; Haçlı Seferleri dini ve çok uluslu saldırılar karşısında alanda mağlup edilememiş; dayatma, moral ve insicamı bozma adına “Hasta Adam” ile fiili baskılar, psikolojik yıldırmalar ile çok yönlü savaşın son hamlesi I. Dünya Savaşı ile başlamıştı.
Yani hürriyetine son verilerek esaret altına alınan asil bir milleti yok etme hamlesi!
Çanakkale Savaşı bir Melhame-i Kübra; var olma ve yok olma savaşı yapılmıştır.
Batılı düşman güçleri, şer güçleri Türkleri yeryüzünden silemeseler de yüz yıl sürecek bir kıyım ile öğünerek nesli tırpanladıklarını düşünmüşlerdir.
İşte savaşta alanda yenilmeyen Kahraman Türk Milletine, dün Ecdada yaptıklarını bugün Türkiye’mize alanda başaramadıkları için masada yapmaya çalışıyor.
Nasıl mı?
Hainlik, tefrika, hile, bölücülük, ihanet, terör, darbe, inanç-kültürel yozlaşma- dejenerasyon başka başka…
Gençliği ve aileyi tahrip etmek, tarihini eleştirmek, çok yüzlülük ile iç karışıklık, düzeni bozmak…Sağlıksız, inançsız, ayakta bile duramayan, üretim yapamayan, dışa bağımlı bir toplumu inşa etmek…
Bunu da maalesef uluslararası güçlerle, baskıyla, kurum ve kuruluşlarla, an (t)laşmalarla; İstanbul Anlaşması gibi, sonrasında da kültür ve inancı bozarak, kendilerinde olmayan aile yapısını bozarak adeta bir savaş yaşatmaya çalışıyorlar.
Demokrasi, insan hakları, özgürlük, bireysellik gibi sihirli kelemiler yok mu işte insana cazip gelen kandırılmalar, aldatılmalar, satışlar, rantlar… farklı libaslardaki kandırmacaların pusulası. İşte Ayasofya’nın kültürel miras aldatmaca ve dayatmacası…
Kalem, İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği bunun farkında. Evrensel değerleri göz ardı etmeden milli ve manevi değerlerde bir ve beraber olmak… önemli temel hususlardır.
Aslında gizli ve planlı bir savaş yürütülerek önce İstanbul Sözleşmesi ile kadın haklarından gem vuruluyor, sonra da cinsiyetsizlik, lezbiyenlik, geylik, biseksüellik ve transseksüellik gibi sapkınlıkların yayılmasının zeminini oluşturulmaya iç yıkım ile nesil çökertilmeye, aile bitirilmeye, bir noktada kendilerinde olmayan nüfus kontrol altına alınmaya LGBT meşrulaştırılmaya; yani toplum bitirilmeye, nesil tahrip edilmeye, aile parçalatılmaya, devletler yok edilmeye çalışılıyor.
Her ne kadar İstanbul Sözleşmesi Türkiye adına fark edildi ese de bizden önce imzalamayan devletleri de unutmamak gerekir.
İstanbul Sözleşmesini; Ermenistan, Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve İngiltere imzalamadı. 46 Ülke bu anlaşmayı imzaladı, 11 ülke imzalamadı. Türkiye ve Polonya imzalarını geri çektiler.
Gizli bombalar yağıyor, savaş olabildiğince ilerliyor. Büyük bir savaşın basamakları ve anatomisi bir özgürlük mü esaret mi, zafer mi yoksa hezimet mi?
Neyime lazımcılık tan öte sorumlu bir anlayış ile gel bu savaşa dur de…