Her ailenin çocuk yetiştirme konusunda en büyük amaçlarından biri, sorumluluğunu sahibi olan, kendi kararlarını verebilen, kararlarının olumlu ve olumsuz sonuçlarını üstlenebilen bireyler yetiştirmektir. Bu büyük hedefe varmak yönünde yaşanan hataların da bedeli ağır olmaktadır. Daha yolun başında, hazzın tatmini ekseninde yetiştirirken; “Ben yemedim, yesin… Ben giymedim, giysin… Ben demedim, desin… Ben yaşamadım, yaşasın…” ve benzeri hatalarımız, söz, söylem ve eylemlerimizin bedeli her geçen gün artarken, hormonlarının farkına varmasıyla, hormonların tatminine kayan, sorumsuz bir neslin şikâyetçisi oluyoruz bir anda… İş ilanlarında: “….Sorumlusu” aranıyor” diye ilanlarda ana kriter olan Sorumluluk, şikâyetlerin odağına oturuyor bir anda… Arkadaşlarımızdan duyduğumuz : “Adem mi?… Sorumsuz herifin tekidir…”, “Bırakın o sorumsuzu canım.”, “O sorumsuz adama güvenilmez canım, çıkarı için babası olsa gözü görmez, satar bir anda…”… Bazen de yaptığımız işin sonrasında ortaya çıkan bir olumsuzluktan dolayı işaret parmaklarının ucunda oluveririz : “Evet, bu işi, M….. yaptı, sorumlusu odur…” gibi yakınmalar veya suçlamalar… Heva ve heveslerin tatmini ekseninde yaşayan bireylerin yarına dönük bireysel ve toplumsal açıdan taşıyacağı risklere dönük, Mustafa Kemal Atatürk; “Fertler düşünür olmadıkça, hukukunu müdrik bulunmadıkça, kütleler istenilen istikamete, herkes tarafından iyi veya fena istikametlere sevk olunabilirler.” Der. (1920 (Nutuk III, s. 1185) Bu halin tehlikelerinin farkındalığı, istikbalimizin teminatı olan çocuklarımızın eğitiminde öncelikli hedefimizin netleşmesinin ana eksenini oluşturur.
Atatürk’ün satırlarında da yer alan “Müdrik” sözlükte “idrak etmiş, yetişmiş, kavuşmuş” gibi anlamlara gelir.
İdrak eden bireylerin özellikleri ile ilgili yapılan araştırmalar, İdrak eden bireylerin şahsiyet kazanma düzeyiyle doğru orantılı olduğu akademik araştırmalarla da desteklenir.
Eğitimin temel hedeflerine baktığımızda bireye şahsiyet kazandırmanın önemi dikkat çeker.
Şahsiyetin/karakterin en önemli öğelerinden birisi olan sorumluluk (mesuliyet); kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi zorunluluğudur.
Sorumluluğu alan bir kişi, kendi üzerine düşen vazifeleri ve mesuliyetleri zamanında, istenilen şekilde ve istenilen biçimde yerine getirmek zorundadır.
Sorumluluk sahibi olmak, kişinin kendi varoluşunu yaşaması, kendi hayatının kontrolünü elinde tutmasıdır.
Diğer insanların saygısını, güvenini ve sevgisini kazanmanın ilk adımı, sorumluluk sahibi birey olmakla başlar…
Yaşamın zorluklarına sorumluluk bilinci ile yaklaşmak; kişiye olayları değiştirme gücü kazandırdığı gibi, her türlü tahrik ve kışkırtmalara karşı da analitik düşünme yetisi ile kullanılmaya karşı da korunaklı kılar…
Sorumluluk, bireyin, üzerine düşen görevleri yaş, cinsiyet ve yetkinliğine uygun biçimde yerine getirmesi, davranışlarının kendi ve çevresi üzerindeki etkilerini tahmin edip, sonuçlarını üstlenmesidir.
Sorumluluk duygusu ve sorumlu davranışlarda bulunmak demek; anne, baba, öğretmen ya da yönetici gibi otorite sahibi kişilerin, her dediğini itirazsız yerine getirmek, kendinden her istenene boyun eğmek demek değildir.
Sorumluluk duygusu gelişmiş birey, kendi kararlarını verebilen, karar alırken sahip olduğu kaynakları etkin, doğru kullanan, bağımsız davranabilen, kendine güvenli, başkalarının haklarını çiğnemeyen birey demektir.
Sorumluluk sahibi olmak, kişin kendi varoluşunu yaşaması, kendi hayatının kontrolünü elinde tutması penceresinden bakarsak; Allah (c.c.) Ahzab Suresinde; “Andolsun ki daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi.
Allah'a verilen söz mesuliyeti gerektirir!” (Ahzab/15.) der. * (Abdullâh) İbn-i Ömer r Dr.adiya'llâhu anhümâ'dan: Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den işittim, buyurdu ki: Her birerleriniz râî (yâni elinin altında ne varsa onu lâyıkiyle muhâfaza ve sıyânetle mükellef)dir ve her birerleriniz elinin altındakinden mes'uldür.
Devlet adamları birer râîdir ve raiyyesinden mes'uldür. İnsan ehl(u ayâl)inin râîsidir ve raiyyesinden mes'uldür.
Kadın, kocasının evinin râîsi (yâni muhâfızı)dır. Hizmetkâr efendisine âid malın râîsidir ve elinin altındakinden mes'uldür.
Mesuliyet duygusunun bir yönünde herkesin kendisine düşen vazifesini idrak etmesi vardır.
Bir yönüyle de günlük yaşantının mesuliyeti/sorumlulukları yanında bireyin, Allah’a kul olduklarını idrak etme, bu kulluğun ağırlığını vicdanlarında duymaları vardır.
Bulunduğu makam ve mevkiin mesuliyetini/sorumluluğunu müdrik olup, ağırlığı altında ezilenlerin başında Allah’ın Resulü (s.a.s.) gelmektedir.
Aldığı işin, yüklendiği mükellefiyetin mesuliyetini/sorumluluğunu o derece idrak ediyordu ki bakınız Hud suresi nazil olunca mübarek sakalındaki beyazlar kısa zamanda fazlalaşmaya başlıyor.
O sırada soruyorlar: - “Ya Resulâllah, mübarek sakalınız son günlerde fazlaca beyazlaşmaya başladı?”
Büyük mesuliyetin sahibi cevap veriyor: - “Şeyetebni Hud! Hud suresi beni ihtiyarlattı!” Tekrar soruyorlar: - “Hangi ayeti acaba?” Şu cevabı veriyor: -“Festakim kemâ ümirte…
Yani, ne fazla, ne eksik, tam emrolduğun gibi ol! Görülüyor ki, Allah’ın Resulü (a.s.m.) yüklendiği ağır mükellefiyetin manasını o kadar müdrik, gereğini o kadar hissediyor ki, nihayet bir de “emrolduğun ne ise aynını yap, ne fazla, ne de eksik olsun” emri gelince bu mesuliyet hissi yoğunluğunda, mübarek sakalları bile bu mesuliyetin tesiriyle beyazlaşmaya başlıyor.
Resulallah’ın sakallarını beyazlaştırıp, ihtiyarlatan bu ayetin devamında hangi ayet var bakınız.
Ayetin meali: - Zalime yardımcı olmayınız ki ateş sizi yakmasın!
Bu açıdan bakarsak, evde başlayan ve örgün eğitim sürecinde devam eden eğitimdeki mesuliyetimiz/sorumluluğumuz olan, çocuklarımıza şahsiyet ve sorumluluk kazandırmanın önemi o denli büyüktür ki; başarı veya başarısızlığımız, bir ülkenin bekası, gözümüzden sakındığımız yavrularımızın yaşamın neticesinde hüsrana uğramamasının ana eksenini teşkil edecektir…
O nedenle, ciddi bir öz değerlendirme ile başlayarak, çocuklarımızla refahımızı değil, hayatımızı paylaşarak, onlara yaratılışlarının getirdiği mesuliyetlerini, toplumsal mesuliyetimizin mana derinliğini, yaratılışımızla başıboş bırakılamadığımız gerçeği doğrultusunda, yaşam sürecindeki imtihanımızın ana ekseninin farkındalığında yetiştirmemizin önemine dikkat çekeriz.