Merhum Mehmed Akif’in Vefatının 85. Yılı Münasebetiyle…)
Elleri üşüyordu.
Ama yüreği sımsıcaktı.
O günlerde büyük bir maddi sıkıntı içindeydi.
Ankara’nın soğuğunda, ceketle gezerdi.
Paltosu bile yoktu.
Çok soğuk günlerde arkadaşı Şefik Kolaylı’dan muşamba giysisini ödünç alarak giyerdi.
7 Kasım 1920’de gazetelerde yer alan bir ilan gördü.
Genelkurmay Başkanlığı’nın isteği üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın verdiği ilanda, bir İstiklal Marşı yarışması açıldığı ve bu marş için 500 Lira para ödülü konulduğu belirtiliyordu
. O zamanlarda çok büyük bir para olan bu miktara neler alınmazdı ki?
Dönemin en büyük şairlerinden biri olan Mehmed Akif, bu ilanla hiç ilgilenmedi.
Yarışmaya 724 şiir katıldı. Fakat hiçbiri istenilen nitelikte bulunmadı.
Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi ve arkadaşları Mehmed Akif’e başvurdular.
Mehmed Akif ise, milleti için bu işi para için yapamayacağını belirterek isteği geri çevirdi.
Bunun üzerine Hamdullah Suphi Bey kendisinin yarışma dışında tutulacağı sözünü vererek, marşı yazma sözünü aldı.
Böylece Mehmed Akif Merhum, İstiklal Marşı’nı yazmaya başladı.
Ankara’da gece gelen ilhamı kaçırmamak için, bazı dörtlükleri mum ışığında Taceddin Dergahı’nın duvarlarına kazıdı.
Her kelimesi, adeta yüzlerce şehidi anlatan İstiklal Marşı’mız Akif’in kalemiyle en güzel ifadesini bulmuş oldu.
17 Şubat 1921’de Sebilürreşad Dergisi’nde yayınlandı.
1 Mart 1921’de Hamdullah Suphi tarafından Meclis’de okudu.
Okunurken şiddetli alkışlarla defalarca kesildi.
Ruhları bir heyecan sardı.
12 Mart 1921’de dört kez okunup ayakta alkışlanmış, meclisi bir coşku tufanı kaplamıştı.
Alkışlarla meclis inlerken Mehmed Akif mahcubiyetinden başını kolları arasına alarak, sıranın üzerine yumuldu.
Mecliste duramayıp dışarı çıktı.
Milletimiz için yaptığı bu işte, alkışlarla gurur duyma ücretini bile çok gördü kendine.
Aynı gün meclis tarafından milli marş olarak kabul edildi.
Verilen ödülü kabul etmemesi çok yadırganıp tuhaf karşılanmıştı.
Ama kendisi buna hiç mi hiç aldırmamıştı. …
Ve hala üşüyordu. Milletimizi milli mücadeleye hazırlamak için koşturup vaaz verirken de üşüyordu.
Yine arkadaşından aldığı ödünç paltoyu giyiyordu.
Bir gün Şefik Bey ona: “Şu mükafatı reddetmeyip bir palto alsan olmaz mıydı?” diyecek oldu.
Mehmed Akif, böyle konuştuğu için iki ay Şefik Beyle konuşmadı.
Artık Ankara’nın çok soğuk günlerinde de ceketle dolaşıyordu. …
Ve hala üşüyordu.
“İrtica 906” kod adıyla hakkında dosya tutulup takip edildğinde, Mısır’a gitmek/ hicret etmek mecburiyetinde bırakıldığında, Vefatından kısa bir süre önce, hastalığı ilerleyip memleketine/ vatanına döndüğünde, …
Ve hala üşüyordu.
Vefatından kısa bir süre önce hasta yatağında ziyaretine gelenlerce söz İstiklal Marşı’na gelmiş ve biri, “Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?” demişti.
Bitap halde yatan Mehmed Akif, birden ibre başını kaldırıp cevap vermiş, “Allah, bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” demişti, …
Ve hala üşüyordu.
Vefatında cenazesine kimsenin katılmaması için, yukarıdan emir verildiğinde de, üşüyordu.
20. Asrın kutup yıldızına, Rahmet duası ve hürmetle…