Toplum olarak uzun yıllardır tekrar edilen düşünce ve olaylardan birazda yaşımız itibarıyla artık yorulduğumuzu hissediyorum. İşin ilginç olan tarafı da aylar yıllar geçmesine rağmen birçok konuda bir adım ileri gidemedik,40-50 yıl önce neleri konuşuyorsak yine aynı yerde duruyoruz.
Yıllar itibarıyla nelerden mi yorulduk?
-Her sene başında Yılbaşı kutlamak helal mi haram mı?
-Milli piyango bileti alınır mı alınmaz mı?
-Her yılbaşından sonra iğneden ipliğe zam gelmesinden,memur emekli ve işçilere verilecek zammın tartışmalarından toplum olarak yorulduk.
-Her yıl siyasetçilerin ekonomik refah vaatlerinden, Enflasyonun ha düştü ha düşecek tekerlemelerinden toplum olarak yorulduk.
-İlk yarı sömestre tatilinde karnesi kötü olduğu için eve gitmek yerine evden kaçmayı tercih eden öğrencilerin durumlarını konuşmaktan yorulduk.
-Yine bu aylarda dağa çıkan dağcıların kaybolmalarını onları bulmak için verilen olağan üstü gayretleri dinlemekten yorulduk.
–Ortadoğu da sorunu yaratanların sorunu çözmemek için,yaptığı görüşmelerde büyük ilerlemeler sağlandı yalanını açıklamalarından toplum olarak yorulduk. Yıllardır acı ve kan içinde olan Ortadoğu sorununu hiç bu kadar yakın bir şekilde hissetmemiştik, bu da tüm Ortadoğuyu fazlasıyla yordu.
-Her sene şubat ayında sonradan iş olsun diye icat edilen sevgililer gününü konuşmaktan,sigarayı bırakma haftasını,kış mevsiminin verdiği soğukluktan kurtulmak için, her tarafı betonlaşmış şehirde cemrelerin düşecek toprak bulamamasını konuşmaktan yorulduk. 8 Mart Dünya kadınlar gününün riyakarca kutlanmasından. Anadolu topraklarının kanla sulanmasından, Emperyalistlerden ve iş birlikçilerinden yorulduk. Tüm şehitlerimize Rabbimden rahmet diliyorum.
-Her sene mart ayında “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” tekerlemesini duymaktan, baharın müjdecisi olarak kutlanan Nevruz bayramının üzerinden her sene yapılan gereksiz Polemiklerden yorulduk.
Her şeyi siyasallaştırmaya meraklı tipler,Nevruz bayramını da siyasallaştırınca ve bunu her fırsatta kullanmak isteyince bahardan da bayramdan da yorulduk.
-Her sene sakız yüzme ve iğne vurdurmak orucu bozar mı? İftar saatinde ezanı erken okuyan hocalardan,sahura kalkmayı bir türlü beceremeyip her gün uykuda kalan uyku koliklerden yorulduk.
Hocaların şatafatlı iftar sofraları verip israf etmeyin çağrısının ilk yine hocalar tarafından bozulduğunu duymaktan toplum olarak yorulduk.
-Yorgunluğumuz devam ederken yaşadığımız Depremle,ne olduğu belli olmayan,tanımı bile doğru yapılmayan Korona virüsü yorgunluğumuzu ikiye katladı. Bundan sonraki ülkeler arasındaki savaşlar virüsler üzerinden mi olacak diye düşünmeden edemiyorum.
-Son bir aydır yaptığımız konuşmalarda dilimizden düşmeyen bazı kelimeleri tekrar etmekten çok erken yorulduk. Bu kelimeler içinde iki tanesi var ki bir ay geçmesine rağmen ne olduğunu ne manaya geldiğini hala anlamış değilim,bu konuda kavram kargaşası yaşamamız beni yordu.
-Binaların değerlendirilmesinde rapor yazılırken, eviniz veya binanız hafif hasarlıdır veya eviniz ve binanız orta hasarlıdır,raporunu nasıl anlayacağımı ve ne yapacağımı hala anlamadım. Yorularak düşünerek anlamak istiyorum beceremiyorum.
-Orta hasar denilince tek anladığım bir sanatçımızın parçasında seslendirdiği ”Yıkılmadım ayaktayım ” şarkısı aklıma geliyor. Orta hasar ifadesini başka nerde kullanabiliriz diye düşündüm, bina ve evden başka bir şeyde bulamadım. Birde Depremi fırsata çevirmek gibi ne olduğu belli olmayan bir laf dolaşıyor ortada,bu neyin fırsatçılığıdır fırsatçılar toplum tarafından hoş karşılanmaz.
-Emperyalizmin diz çöktüremediği nadir ülkelerden biriyiz, peş peşe gelen acılara direnmesini bileceğiz.
-Şehir yorgun lakin yılmak yıkılmak yok, bu günler geçecektir. Yaşadıklarımız bana Atalarımızın şu sözünü hatırlatmakta “ kötü günün ömrü az olur.”