Araştırmacılar, gazeteciler veya bir proje ödevi olan üniversite öğrencileri ara ara içinde bulundukları ama bir o kadar da kopuk oldukları halkın arasına karışıp bir sosyal deney tarzında projeleri için hazırladıkları soruları sorup bazı veriler elde etmeye çalışırlar.
Bunların bir anket halinde olanları bir dosyanın arasında kaybolurken bazıları da gazetelerin veya dergilerin bir köşesinde küçücük bir haber niteliğinde kalırlar.
Bunların en kalıcı olanları ise teknolojin daha çok kullanılarak görselliğin ön plana çıkarıldıklarıdır.
Hemen her şehirde yapılabilir ama gündemde olan veya büyük şehirlerde yapılması bunları daha ilgi çekici hale sokuyor.
Üniversiteli bir genç de bunlara benzer bir sosyal deney yapmak için Diyarbakır’ın tarih kokan sokaklarına iner.
Bir yerinde ciğer kokuları insanın başını döndürdüğü, bir yerinde demircilerinden gelen çekiç seslerinin sardığı ve hepsinden önemlisi de bunları sarıp sarmalayan kocaman surların olduğu bu şehirde her türlü insanla karşılaşma ihtimali olan genç sokakları arşınlarken tablasında kavun satan bir çocuğa yaklaşıyor ve muhabbete başlıyor...
Parasının olmadığını söylüyor ve nerede yemek yiyebileceğini soruyor sakince.
Yüreği pak çocuk da etrafına bakınıyor ama aklına da bir yer gelmiyor.
Sonra genç, şöyle bir şey soruyor.
“Sen bana bir yemek ısmarlayabilir misin?”
Koca yüreğine eşlik eden o cömertliğiyle,
“Evet, ısmarlarım abi.” diyor...
“Ne ısmarlayabilirsin?”
“Ne istersen abi.”
Tezgahını kursudu yerin hemen yan tarafında başka bir arkadaşı da vardı onun yaşlarında.
İkisi beraber ona karşı taraftaki lokantadan hem dürüm yanında da içecek ısmarlamak için paralarını ortak bir şekilde çıkarıp birleştiriyorlar.
Dürümün gelmesini beklerken diğer çocuk da ona tazgahtan bir kavun dilimleyip veriyor. Elinde ne varsa paylaşıyor adeta.
Aç olan birinin hem karnını doyurmak hem de gönlünü hoş tutmak için.
Diğer çocuk yemeği getirdiğindeyse üniversiteli genç ona teşekkür ediyor ve bu güzel davranışının karşılığında ona bir tablet hediye ediyor.
Önce şaşırıyor çocuk ama daha sonra olayın aslını anlayıp tableti alıyor.
Bu tür sosyal deneyler Anadolu’nun hangi şehrinde olursa olsun çaldığınız hiçbir kapı yüzünüze kapanmaz.
Çünkü misafir değerlidir hele ki Tanrı misafiri çok daha değerlidir.
En gencinden en yaşlısına kadar hepsi bu davranışı bilinçli olarak sergiler.
Bizleri biz yapan asıl değerler bunlar zaten.
Bizler bunları çocuklarımıza aşıladığımız zaman topluma daha güzel bireyler sunmuş oluruz.
Kendi değerlerini sadece bilen değil, hem bilen hem de bunu yaşatan ve aktaran bireyler yetiştirmeliyiz.
Belki o zaman eskiye özlemimiz azalır çünkü eskileri yitirmeden yaşatmış ve yaşamış olacağız...
Artık çocuklarımıza
“Oku arabanın en güzelini al, evin en güzelini al, çok para kazanırsan her istediğini alırsın...” gibi sözler yerine daha manevi değerleri aşılamamız gerekir.
Maddiyat önemlidir ama maneviyatla harmanlanmayınca ortaya farklı sonuçlar çıkıyor...
Parası çok olan birinin maddi gücü tükenince gördüğü değer de o oranda tükenir.
Karakteri güzel insanların ise itibar görmesi için maddiyata ihtiyacı yoktur ve bir ömür o saygıyı görürler çevresinden.
Çünkü o öncelikle insan değer verir...
Çocuklar bizim cevherlerimizdir, onları nasıl işlersek gönül kesemize o derece güzellikler düşer.