Biz paylaşımcı bir toplumuz.

Eski değerlerimizin bir çoğu zayıfladı veya yok olduysa da yabancı ülkelerde yaşayanlar ile kıyasladığımda yine de akrabalık, arkadaşlık, komşuluk bağlarının muhafaza edildiğini görebiliyorum.

Ne güzel yaşam biçimimiz var.

Evimizde bir bardak çay veya bir fincan kahve içecek olursak çoğunlukla akrabamızı, arkadaşımızı, komşumuzu davet ederiz. iş yerimizde yine kurum içerisindeki arkadaşımız ile o keyfi yaşamak isteriz.

Sohbet eşliğinde içilen kahve anlamını buluyor adeta.

“Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır” sözünün anlamını yaş ilerledikçe daha çok anlar olduk.

Plansız yapılan görüşmeler en yakın komşularımız ile olabildiği gibi, gönül bağı olan arkadaşlarımız ile daha sık gerçekleşmektedir.

Her zaman savunduğum ifade “en güzel yatırım dost kazanmaktır” derim.

Bu anlamda kendimi çok şanslı görüyorum.

Eşimin sık sık başka şehirlerde veya başka ülkelere gitmesi nedeniyle yalnız kaldığım günler, aylar olmuştur.

Elbette ev halkının olmayışı büyük boşluktur. Ancak sosyal çevremin varlığı en büyük tesellim, en büyük mükafatım olmuştur.

Elazığ’da doğdum, Elazığ’da büyüdüm, Elazığ’da evlendim, Elazığ’da ilk evladımızı büyüttük, 38 yıl Elazığ’da mesleğimi icra ettim.

Memleketimde yakınlarım, akrabalarım var.

Öyle dostlarım da var ki…. Biliyorum ki gecenin ilerleyen saatlerinde sadece “canım sıkıldı” desem “hemen geliyorum” diyecek arkadaşlarım var.

Ne güzel zenginlik bu. Her ne kadar yerleşim yerim Elazığ olsa da bu süreçte uzun vadeli yurt dışında yaşanmışlığım oldu. 

2020 den eşimin İstanbul’da bir üniversitede görev yapması nedeniyle bana İstanbul yolu da açıldı.

Covid 19 belası zaten aylarımızı, hatta 2 yılımızı bizden aldı.

Bir süre herkes gibi evimize kapandık.

İstanbul zaten mega kent, Buluşmak görüşmek kolay değil.

Üzerine de Covid eklenince mesafeleri iyice artırdı. İstanbul’da Elazığ’daki dostlukları bulamayacağım endişesi her zaman vardı. İstanbul’da kan bağım olan yakınlarım, uzak akrabalarım, çocukluk arkadaşlarım, yılların dostları, yeni arkadaşlıklarım var, zaman zaman görüşüyoruz.

Bu anlamda umutsuz, belki de ön yargılı gittiğim bu mega kentte gördüm ki bu anlamda beni mahcup eden asil dostlar var.

İletişim Fakültesi Dekanlar toplantılarından tanıştığım GÜZİN ANAR Hanım her fırsatta arayarak, ziyarete gelerek, program yaparak adeta ev sahipliği yapıyor, AYFER ADALI hanım aynı duyguları yaşıyor ve yaşatıyor.

Aynı apartmanda oturmanın getirisi sevgili AYŞEN TOPUZ Hanım ile orada tanıştık ama frekanslarımız öyle örtüşünce sanki yıllardır arkadaşız hissi uyandı.

Onlar gibi İstanbul’da yaşayıp da önceden tanıştığım arkadaşlarımın varlıkları mutluluk verici.

Ben Elazığ Atatürk Lisesinde öğrenciyken okul müdürümüz Sayın NACİ ONUR hocam idi.

Yıllar geçti hocam Fırat Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yaparken biz de Üniversitede görev yaptık ve lojmanlarda komşu olduk.

Daha sonra değerli oğlu Dr. RAHMİ ONUR hocam üniversitede görev yaptı o arada da dünya tatlısı eşi ECE ONUR hanım ile tanıştık, görüşmelerimiz oldu, Geç buldum erken kayıp ettim gibi oldu.

Onlar da ani karar ile Elazığ’dan ayrılıp İstanbul’a gittiler.

Yine yıllar geçti o arada görüşememiştik.

Benim İstanbul’a gittiğimi duyan Ece Hanım bizi buldu, her zaman olduğu gibi güler yüzüyle evlerinde misafir ettiler, ne güzeldi, anılar tazelendi, sonradan da telefon trafiğimiz başladı.

Onur çiftinin samimiyetleri bir daha kazıldı yüreğimize.

İstanbul’da yine bir can bağı ile buluştum ki ….tesadüfler bizi buluşturdu. İyi ki buluşturdu.

Can bağı sadece kelimelerde kalır... kendilerini evlat gibi hissettiren aile…Nerden nereyee…… derler ya işte bu.

Maltepe Üniversitesinde Elazığlı görev yapan bir öğretim elamanının varlığını duymuştum.

Bizim İstanbul’a gittiğimizi duyan yıllar önce mezun olan öğrencim sevgili ESRA, kız kardeşinin Maltepe Üniversitesinde çalıştığını, damatlarının çok iyi bir insan olduğunu, bir şeye ihtiyaç olduğunda hemen yardımcı olabileceklerinden söz etmişti. Ben de teşekkür etmiş arayamamıştım.

Malum Covid zamanıydı.

O günlerde benim okul öncesi yaşlardaki çocukluk arkadaşım TANAY ÖZMEN (ÖZTÜRK) ile yıllar sonra dolaylı olarak telefon numaralarımızı bulmuştuk, uzun uzun sohbet ederken gelininin de Maltepe Üniversitesinde görev yaptığından söz etti.

Gelininin ismini verince o kişinin de Esra’nın kız kardeşi olduğunu anladım.

Elazığ’da biliyoruz ki kişi hakkında az bilgi olunca dahi detaylar zaten kendiliğinden gelir.

İşte verilen isim yüreklerimizi ısıtan, naif BENAN ÖZTÜRK. Öyle yollarımız birleşti ki; Benan benim çocukluk arkadaşımın gelini, Üniversitede görev yapan eşimin de arkadaşı değerli Nusret Beyin kızı.

O kadar farklı yollar geldi ve BENAN- KORAY (ÖZTÜRK) çiftinde buluştu ki…

Koray benim çocukluk kıymetli arkadaşım Tanay Öztürk’ün oğlu.

Yani Koray’ın annesi benim çocukluk arkadaşım, Tanay’ın anne-babası ise yıllar önce annem ve anneannemlerin Nailbey mahallesinde karşılıklı oturdukları eski temel komşuları.

Koray’ın babası AYHAN Bey eşimin üniversite öğrenciliği yıllarında fakülteden arkadaşı.

Tam Anadolu kültürü ile büyütülmüş,  gelenek ve göreneklerini muhafaza eden duyarlı bir çift.

Elbette ki değerli aileleri kendi davranışlarıyla onlara çocukluklarında birçok özellik kazandırmışlar ama onlar o özellikleri karakterlerinde temel alıp üzerini çok güzel beslemişler.

İstanbul’da kaldığım süre içerisinde her adımımda en az bir evlat gibi bana sahiplenmelerini, varlıklarını hissettirmelerini asla unutamam.

Bu kadar genç yaşta her yaşta insanların gönüllerinde taht kurma becerisi kazandıran aileleri ve kazanan gençleri kutluyor ve teşekkür ediyorum...

İyi ki varsınız CAN BAĞLARIM.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol