Dünya bir arayıştır. Gözlerimizi açtığımız andan itibaren arayıp dururuz. Her dönemde bunun adı değişse de hepsinin temelinde kendini arayış yatmaktadır.
Bir dost ararsın; derdinle dertlenen, yarana merhem olan ve düştüğünde elinden tutup ayağa kalkmana yardımcı olan.
Bir yâr ararsın; gülüşüyle huzurun tüm kapılarını açan, gözlerinde sözlerin en güzelini taşıyan, kalbindeki yalnızlığa ortak olup aldığın her nefeste dünyaya yeniden gelmiş gibi hissetmeni sağlayan.

Önce kendini bulamalı insan ki başkalarında saklı olan hazinelerin kapılarını açabilmeli ve eksik kalan yönlerini tamamlayabilmeli.

İnsanlar hep bir arayış içindedir içinde uzun ve çetrefilli yolları barındıran bir arayışta fakat bu yolculuğa çıkmak herkesin harcı değildir.

Ömür denilen bu yolculukta bir yoldaş aranır. “Evvel refik, sonra tarik.” demişler ya eskiler.

Yürünülen yol seçilmeden önce orada kişiye yardım edecek yoldaşın bulunması gerek.

Bir yolda yürüdüğünü sanırsın fakat yürüdüğün yol değil yalnızca bir arayıştır çünkü refik olmadan o yolun bir anlamı da olmaz.

İşte onu bulunca yol ne kadar uzun ve yorucu olsa da göze gelmez.

Elinden tutan, kalbine dokunan ve ruhuna erişendir yâr denilen yoldaş.

Aynı göğün altında farklı mekanlarda çarpan iki yürektir bu arayışın adı.

Ritimleri farklıdır başlarda ancak bir olunca yollar o vakit atışlar da bir oluverir.

Aynı şeylere gülünüp ağlanmayabilinir fakat onun neye sevindiğini veya üzüldüğünü anlamaktır aslolan.

Sözcüklere gerek duymadan anlaşabilmektir. Sessizlikte dahi onlarda anlam barındırabilmektir.

Yürüdüğün yol, kendini arayışın başlangıcıdır ancak bunu nasıl yapacağını pek bilmezsin.

Sonra aynı yol üzerinde karşılaştığınla aynı gölgeyi paylaşmaya başlarsın.

Eksik olan parçaları tamamlayınca ruhuna değen yağmur damlalarının tadına varırsın.

Huzura eren ruhun olunca çekilen çile kutsal adledilir.

Artık yalnız olmadığını bilirsin son nefesine kadar.

Her arayan bulabilir mi, bilinmez ancak bulanların hepsi de arayanlardır.

Ne istediğini bilerek ve nereye kavuşacağını bilerek bu arayışa çıkmalı insan.

Bazen karanlığın içinde gizlenmiş olan bir mum ışığında, bazen düşen bir yağmur damlasında, bazen düşen bir yaprakta, bazen bir şiirin en çarpıcı dizesinde, bazen bir romanın kahramanında bulmaya çalışırsın kendini ancak onlar da sadece bu yolculukta atacağın birkaç adımı sunar sana.

Koca koca kalabalıklar içerisinde nasıl ki kendine bir yaren buluyorsan bizlere uzun gelse de kısacık ömürde de yürüyeceğin yolda kendini bulursun.

Bulmak için önce kaybolmak gerek!!

Mecnun ki Leyla’da kaybolup da kendini bulmadı mı? Kendine ulaşsa da Leyla’yı unutmadı.

Çöl sıcağında ayakları kavrulurken kumlarda yüreğinde taşıdığı sevdasıyla dindirdi susayan yüreğinin çığlıklarını.

Erince menzile refikasını unutmadı elbet.

Her ne kadar yollar bir olsa da o yollarda yalnız yürümezsin hiçbir vakit.

Tutunduğu bir çift eli, umudunun tazelendiği bir çift gözü ve yorulunca sığındığın o temiz yüreği unutma menzile erince!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol