Değerler toplum kültürüne ve inançlarına göre değişiklik gösterebilir.
Ancak değerlerin birçoğu evrenseldir.
Yaşantımızda bazen sözün nereye gideceğinin farkında olmadan her alanda değerlendirmeler yaparız.
Her bireyde ilke ve ölçütler değişebilir.
Bu farklılıklar eğitim sistemimizde de görülmektedir. Bu problemlerin kaynağında değer ve etik kavramları karşımıza çıkar.
Bireyde değerler çocuklukta kazandırılmalıdır. Çocuklar ailelerinden aldıkları eğitim, bilgi ve görgüye dayalı değerlere sahip olurlar.
Görüyoruz, yaşıyoruz ki çocuklar belli yaşa kadar özellikle annelerini taklit ederler. Aileden aldıkları değerler ile olgunlaşırlar. Bu konudaki hassasiyet ailede yaşanmalı ki çocuk da öğrensin ve davranış haline gelerek karakterinde yer etsin.
Örneklerini uzun yıllar görev yaptığım eğitim hayatımda da gördüm. Sokaktaki çocukta dahi kısa zamanda görmek mümkün.
Oturmamış kişilik ve karakterini şekillendirecek aile bireyleri çocuğun ailenin aynası olduğu gerçeğini kabul etmesi ve farkına varması gerekir.
Ebeveynler aile içi iletişime ve çocuğun arkadaş seçiminde dikkatli olmalıdır.
Aileler olarak çocuk yetiştirmede bazen arzu edilen ya da hayali kurulan kalite seviyesinde olamıyoruz.
Hayatın zor şartlarına uyum sağlayabilmek, aile ekonomisine katkı sağlayabilmek, çocuklarımıza daha iyi gelecek sağlayabilmek, ekonomik bağımsızlık sağlamak amacıyla çalışan anneler belki bazı konularda ihmalkârlık gösterebiliyor veya yanlış taktik uygulayabiliyorlar.
Aile çocuklara sadece söz ile değil, davranışlar ile örnek olmalıdır.
Çocuklar çok iyi gözlemcidir.
Hatalı olduğum bir anımı siz okurlarım ile paylaşmak istiyorum.
Ben çalışıyordum, dersim çok erken başlıyordu, küçük oğlum kreşe gitmek zorundaydı.
Sabah erken her çocuk gibi zor uyanıyor ve kreşe gitmek istemiyordu.
Zamanla yarışınca bir-iki defa kreşin bitişiğindeki kantine gideceğimizi söyleyerek evden çıkardım ve öğretmeni sevgi dolu yüz ifadesiyle kucaklayarak içeriye alıyordu.
Öğretmeni ile sonradan haberleştiğimizde çocuğumun mutlu olduğunu söylese de aklım orada kalıyordu.
Aradan yıllar geçti. Oğlum ilkokula başladı. Artık çevre faktörlerinin etkin olacağını düşünmeye başladım.
Hikâyeler arasına yalanın sakıncalarını yerleştirmeye başladım.
Oğlum bana “anne sen yalan söyledin mi?” diye sorunca durakladım.
Söylenilen bizim pembe yalanlar denilenlerden ağabeyi ve kendisi arasındaki konulardan örnek verince tokat gibi cevabı yüzüme vurdu. “anne beni kantine gideceğiz diye evden çıkarıp kreşe bırakıyordun, o da yalan değil mi?” Gel de anlat çocuğa! Hatamı anladım tabii.
Çocuk dünyaya merhaba dediği anda etik eğitimi ailede başladığına göre, aile doğru söylemlerini doğru eylemlere dönüştürerek rol model olduğunun farkında olmalı ve ona göre davranış sergilemelidir.
Bazen aileler çocuklar ağlamasın veya istedikleri davranışları yerine getirsinler diye; “seni şuraya götüreceğim, sana şunu alacağım” gibi vaatlerde bulunurlar.
Eğer bu vaatler gerçekleştirilmez ise çocukta sözünde durmama davranışının yerleşmesi istemeden de olması sağlanmış olur.
Böyle vaatlerde ebeveyn bulunmuş ise ya yerine getirmeli ya da yerine getirilememesinin nedeni açıklanmalıdır.
Çocuğa kazandırılması gereken diğer önemli husus sorumluluk duygusudur.
Kişi kendisine ve başkalarına karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerin zamanında ve yapılması gereken kadarını yapma bilincinin aşılanmasıdır.
Çocuğun sorumluluk duygusunun yerleşmesi için ondan yapamayacağı şeylerin istenmemesi gerekir.
Çocuğa seçenek sunulmalı; yapamayacağı şeyler ondan istenmemeli ki başarmanın tadına varabilsin, başarmanın zaferini kazanmanın hazını yaşasın.
Bu başarı duygusu da çocukta özgüven duygusunun temelini oluşturur.
Çocuk eğitiminin her safhasında anne-babanın ortak tutum sergilemeleri önemlidir.
Bir çocuğa verilen sorumluluğun gerçekleşmesi için çocuk çok iyi gözlemlenmeli, anlatılmalı, başarısızlığında yapabilecekleri mutlaka anlatılmalıdır.
Toplum olarak yaptığımız hata özellikle biz annelerin çocuklarını yormama adına onlara kıymama adına çocukluktan itibaren iş yaptırmayıp hatta ihtiyacımız olduğunda dahi yardım istemememizdir.
Yıllar önce yurt dışında özellikle Amerika Birleşik Devletlerindeki çeşitli havaalanlarında görürdüm 5 yaşındaki çocuklar minicik tekerlekli kabin içi çantalarını çekerek annelerinin arkalarında ya da yanlarında koştururlardı.
Anne olarak o miniklere üzülürdüm.
Anneler eli boş yürürken çocuğun belki sadece birkaç oyuncağının olduğu tekerli çantasını çekmesi dikkatimi çekerdi.
Mutlaka bu davranış dahi çocuğa sorumluluk vermekti.
Etik değerlerin çocukta yer etmesi için asıl temel unsur aile disiplinidir.
Disiplin kavramını yanlış anlıyoruz.
Disiplin denince ilk akla gelen baskı hissidir. Oysa disiplin öğretmek, terbiye etmek, kurallara uymak, aldığı işi zamanında ve istenildiği gibi yapmaktır kavramları doğru olandır.
Disiplin baskı yapmak değildir.
Disiplini bir ceza olmaktan öte çocuğu düzeltme ve ona öz güven verebilme aracı olarak görülmelidir.
Bazen çocukları kendimize çekme adına vaatlerde bulunuruz.
Örneğin; dondurmayı çok seven çocuğa “beni öpersen sana dondurma vereceğim… “ diye çocuğu yakınlaştırmaya çalışmak onu bazen pasifleştirebilir. Mahremiyet direncini de kırar.
Çocuk bu durumda yetişkinin isteğini yerine getirmek ile çok sevdiği dondurmayı elde etmek arasında çelişkiye düşürülebilir.
Bu davranış da yanlıştır.
Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızda etik davranışların oluşturulması ve ilkeli gelecek sağlayabilmek için biz aileler sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz.
Çocuklarımız deneysel materyal değildir.
O paha biçilmez varlıklarımızı bilinçli ve çok iyi işlemeliyiz ki sağlam temeller üzerine kendi karakterlerini inşa etsinler.
Ailelerin yansısı olan çocukların da kendi çocuklarını daha zengin bilgi ve donanım ile yetiştireceklerini umut ediyorum.