Salgın nedeniyle yaklaşık bir yıldır eve kapanan vatandaş, bu sıkıntılı süreci değişik aktivitelerle yaşanabilir hale getirmeye çalışıyor.
Eve kapanma zorunluluğu, beraberinde ilginç haberleri de getiriyor.
Basına yansıyan ve zaman zaman üçüncü sayfa haberi olacak boyutlara varan durumlara sıklıkla rastlanılması oldukça üzücü…
Özellikle eşler arasındaki uyuşmazlığın tavan yaptığı durumlara sıklıkla rastlanıldığını görüyoruz.
Araçlarda ya da işyerlerinde sabahlayan kocalar, kendini odasına hapseden kadınlar oldukça fazla...
“Boşanmanın eşiğine geldik” söylemleri ise, sıklıkla sarf edilir oldu son günlerde…
Özellikle bu süreçte erkeklerin evlere kapanması ve evinde özgürlüğüne düşkün kadının bu özgürlüğüne erkeğin ortak edilmesinin kabulü, kadınlar açısından oldukça zor…
Ortalığı dağıtan, düzensiz erkekler, titiz kadınlar için istenmeyen durum. “Erkek evde olmasın, ne olursa olsun” diyen kadınlarımızın sayısı hiç de az değil.
Özellikle salgın sürecinde eşler arasındaki uyuşmazlığın ve kadına yönelik fiziksel şiddetin arttığına dair ciddi veriler var.
Evid Sen Genel Başkanı Gülhan Benli de bunun için acil eylem planı önerisinde bulunup konuya dikkat çekmeye çalışsa da kendi kaderine terk edilen yurdum insanı, bu sorunla da kendi başına mücadele etmeye çalışıyor.
Meselenin esas konuşulması gereken tarafı ise, bu durumun çocuklar üzerindeki etkisi...
Zira, ebeveynler arasında meydana gelen tartışmaların bitmek bilmemesi, çocukların psikolojilerinde de kalıcı hasarlar bırakacak kadar ağır seyredebiliyor.
Uzun süre okuldan, sosyal yaşamdan ve eğlenceden mahrum kalmanın verdiği sıkıntıyla mücadele etmeye çalışan çocuklar, bir de anne baba kavgasına sıklıkla tanık olunca, bu ağırlığın altında ezildikleri gibi, bir çıkış yolu bulamamanın verdiği çaresizlikle de baş başa kalıyorlar.
Bunlar, arkadaşlarıyla net aracılığıyla görüşen birçok çocuğun ortak söylemleri…
Bu söylemlerde şikayetler kadar, bu durumun sıklıkla tekrar edilmesinin çocuk bedenlerde oluşturduğu tahribatları da bulabilmek mümkün…
Hatta bu söylemlerde, ebeveynlerden ve hayattan soğuma cümlelerine bile rastlayabiliyorsunuz.
Her şeye onlar için katlanıyoruz, söyleminin gereğini yapamayan ebeveynlerin çocukların yaşadığı bu travmayı görmemeleri oldukça üzücü.
Bu durumla ilgili olarak bizzat tanık olduğum bir diyalogu aktarayım size:
“Kanka annemle babam yine kavga ettiler.
Babam kendi odasında, annem de salonda yatıyor birkaç gündür.
İkisi de ellerindeki telefonla vakit geçiriyorlar.
Biz umurlarında bile değiliz”
“Sen ne yapıyorsun peki?”
“En kötüsü de o ya kanka, kardeşimle bir başımıza kaldık.
Evde cenaze havası hakim.
Kardeşim de olmasa nasıl dayanırdım bilmiyorum.”
“Peki, neden bir şeyler yapıp aralarını düzeltmeye çalışmıyorsun?”
“Ne yapabilirim ki kanka? Hem beni dinlemezler ki…
İkisi de haddinden fazla inatçı. İkisi de kendini haklı görüyor.
Kimsenin bizi düşündüğü, dahası taktığı yok ki…
Annem sinirden kendini odaya kapatıp saatlerce uyuyor.
Babam desen, hep esip gürlüyor. Çoğu zaman kardeşimin karnını bile ben doyuruyorum…
Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum kanka.”
“Peki sence kim haklı?”
“Bunun ne önemi var kanka. Önemli olan sorunun sıklıkla tekrar etmesi ve nedense hiç çözülememesi… Bıktım inan, bıktım…”
Benzer diyaloglar pek çok evde var. Kimse kendini kandırmaya çalışmasın.
Çocukların yaşadıklarını görmezden gelmeye devam etmenin ciddi bedelleri olacağı gerçeği bu kadar açıkken, iyi niyet cümleleri sarf etmenin kimseye fayda sağlamayacağı ortada…
Çocuklarımız bizim her şeyimiz. Madem bu gerçekte hemfikiriz.
O zaman bunun gereğini de yerine getirmemiz gerek.
Bencilce davranıp onların yaşadıklarını görmezden gelmeye devam edersek, birçok şey için çok geç olabilir…