Akademik anlamda İLDEK sözcüğünü basında, İletişim Fakülteleri bünyesinde, ara ara sosyal medyada kullanırız, işitiriz, yazarız. Nedir açılımı derseniz “İletişim Fakültesi Dekanları Konseyi” dir.
Türkiye’deki İletişim Fakültesi Dekanları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki İletişim Fakültesi Dekanları, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi ile diğer bazı Balkan üniversitelerinin dekanları bu platformun içerisinde yer almaktadır.
2000 yılından beri bazen yılda birkaç defa bazen yılda bir defa bir İletişim Fakültesi ev sahipliğinde dekanlar, dekan yardımcıları veya temsilcileri ile yoğun gündemli toplantılar gerçekleştirilir.
Yaklaşık 2-3 Günlük yoğun çalışmalardan sonraki gün de o ile ait görülebilecek tarihi ve sosyal yaşam anlamında geziler düzenlenir.
Bu toplantıların bana göre artıları hem alan ile ilgili akademik anlamda sorunlarını çözebilmek için beyin fırtınası yapabilmek, iş birliği içerisinde çalışılabilmek, fakültelerin ortak sorunlarını üst mevkilere taşıyabilmek, uygulamaları paylaşabilmek, sosyal anlamda da ihtiyaç olan birlikteliği, buluşmayı sağlayabilmek, ülkemizde olup da ay ay, yıl yıl ertelediğimiz tarihi, sanatsal güzellikleri ziyaret edebilmek için de hem ortam, hem fırsat diyebilirim.
Bu toplantılara ben 2003 yılı ile birlikte katılmaya başladım.
Değerli okuyucularım sorarlar belki “Senin bu toplantı ve bu alan ile ne ilişkin var? “ diye.
Eşim 2000-2004 yılları arasında Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi kurucu Dekan görevini üstlenmişti. 2004 yılında İLDEK’e fakülte olarak ev sahipliği yapmıştı.
O yıllarda çiçeği burnunda olan yeni kurulmuş olan İletişim Fakültesinin öğretim elemanı sayısı oldukça azdı. Dekan Prof. Dr. Asaf Varol, Dekan Yrd.
O zamanki unvanı ile Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yağbasan, Öğretim Görevlileri Memduh Yağmur ve Recep Bağcı ve çiçeği burnunda fakülteye yeni kazandırılmış birkaç Araştırma Görevlisi
. O toplantının bir ayrıcalığı da 13 farklı üniversitede medyada alanında en iyileri anketi uygulanmış ve ödül alacakların da Fırat Üniversitesinde yapılacak olan programa davet edilmiş olmalarıydı.
Çok kapsamlı bir toplantı olacağını biliyorduk.
Ayrıca en önemlisi de gelecek çoğu konuklarımızın Doğu Anadolu Bölgesini görmemiş olmaları, insanlarını tanımamış olmaları, yaşam biçimini hayali olarak ilkel bilmeleri, sosyal yaşantının hemen hemen olmadığı, terör belasının da her an ensede hissedildiği bir ortam kaygısı taşımalarıydı.
Bu nedenle yapılabilecek toplantının en etkilisi ve en kalitelisi olmalıydı.
Sıradan değil, katılımcılarda iz bırakmalıydı.
Bu kadar kapsamlı bir etkinlikte eşime nasıl yardımcı olabilirim diye sorumluluk almak zorunda hissettim kendimi.
En sıkıntılı durumlardan birisi de o yıllarda modern konaklama yerlerinin olmayışı idi.
Tamamen ikili ilişkiler ile eşim o problemleri çözmüştü.
Program çok yoğundu. Bir yandan toplantılar, bir yandan gelen konuklar ile canlı televizyon programlarına eşim eşlik etmek durumundayken, diğer konuklar ile ilgilenmek gibi sorumluluğum oldu.
Yemek menüsü, gezi programına yardımcı olmak, yöresel tatları tattırmak, eşleri ile birlikte gezme amaçlı gelen eşlere refakat etmek gibi görevi üstlenmek, fakültede görev yapan akademik ve idari personel ile ortak hareket etmek, fikir alış verişinde bulunmak zorundaydık.
Yani sosyal anlamdaki programlara yardımcı olmaya çalıştım.
Bence programlara bayan elinin de dokunması görünmeyen bazı hususların görünmesini de sağlar.
O ortamda biz kendimizi değil üniversitemizi, fakültemizi, Elazığ’ımızı temsil ediyorduk.
Kendimize yakışanı yapmak zorundaydık. Misafirlerimizi yolcu ettikten sonra memnuniyetlerini gerek yazı dili gerekse sözel olarak ulusal basında dile getirmeleri bütün yorgunluğumuzu almıştı.
Konuklarımızda bazı ön yargılarının da yıkıldığını görmek büyük mutluluktu.
Elazığ’daki etkinlikten sonra aradan 17 yıl geçti. O toplantı ve etkinliğe gelen dekan hocalarımız daha dün “Birçok toplantı ve etkinlik yapıldı, ama biz Elazığ’ı, Elazığ’daki atmosfer ve misafirperverliği unutamıyoruz” dediklerinde mutluluğumuz bir kat daha artıyor.
Böyle büyük çaplı etkinliklerde elbette bölüm hocaları, bölüm idari personel canla başla çalışsa dahi ev sahibi üniversitenin rektörünün varlığını, ilin Valisinin varlığını, ilin belediye başkanının varlığını hissetmek, çalışanlara güç katacaktır.
Ben matematik + makine öğrenimi yapmış, 23 yıl bilişim dersi vermiş, çalıştığım fakültede de Genel ve Teknik İletişim dersi vermiş bir eğitimci olarak doğru kurulacak bir iletişimin açamayacağı kapı çok azdır diyor ve iletişimde gerçek iletişim dilini benimsiyorum.
İlgi alanım iletişim becerilerine kayınca, iletişim alanındaki sorunlara kayınca, eğitimci olarak bu tarz toplantılarda dinleyici olarak bulunmaktan zevk alıyorum.
Bu toplantı bir sempozyum ile birleştirilmiş ise bir bildiri ile katılmaya gayret etmişimdir.
Pandemi döneminde sadece 2 yıl yapılamayan toplantılar hariç hepsine eş olarak veya bildiri sunarak akademisyen olarak katıldım.
Toplantıların bilimsel yönünü ben haddimi aşarak değerlendiremem elbette.
Eş olarak katıldığımız toplantılarda gerçekten bu etkinlik için çırpınan ev sahibi akademik camia ile birlikte onlara destek olmaya çalışan dışarıdaki bireyleri de gördüm.
Yapılmış olmak için yapılan etkinlikleri de gördüm. İletişim dışında da birçok etkinliklere katıldığım için sanırım daha kısa sürede daha detay görebiliyorum.
11-13 Kasım 2021 tarihleri arasında Denizli Pamukkale Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen İLDEK Konseyi toplantısında bulunabilmek için Elazığ’dan yola çıktım.
Aktarmalı, beklemeli yaklaşık 14 saatte (Uçak Yolculuğu!) Denizli’ye gelebildim.
Yolculuk bu kadar uzun sürünce yolda kendi kendimi de eleştirdim. Bu zahmete değer miydi diye?
Ama orada İstanbul’dan gelecek eşimle buluşmak programımız da olunca “değer, değer… diye düşündüm.