Allah daha beterinden saklasın, ama 2020 yılını hiç sevmedim. 2020 yılında yaşanan felaketler tüm dünyayı sarsmaya devam ediyor.

Elazığ depreminden sonra Corona virüs salgını sonrası tüm dünya virüsün etkisine girdi.

Üzerimizden de kolay kolay gitmeyeceği korkusunu hepimiz yaşıyoruz.

2020, Ocak ayında Ukrayna Havayollarına ait uçağın düşmesiyle ilk üzücü haberi aldık.

Çok geçmeden 24 Ocak 2020 saat 20.55 de Elazığ’da 6.8 büyüklüğündeki depremle sarsıldık.

Can kaybı verdik, insanların evleri, anıları, hayalleri, beklentileri yıkıldı. 

Kış mevsimiydi ve Doğu Anadolu Bölgesinde  her geçen gün hava sıcaklığı düşüyordu. -9 derecede çadırda yaşamanın ne demek olduğunu dışarıdan tahmin etmek mümkün değil.

Ancak yaşayan bilir.

Konteynır evler kuruldu. Konteynırda yaşam elbette ki çadırda yaşamaktan daha kolay, daha konforlu.

Ancak bir süre sonra sıkıntılar doğal olarak orada da başladı.

Sınava hazırlanan çocuklar ciddi sıkıntılar yaşadılar. Kışı üşümeyle, yazı ise aşırı sıcakla geçirdi insanlar.

Bu süreçte evlerini kiraya veren bazı ev sahipleri hiç de insanlıkla bağdaşmayan davranışlarda bulundular.

Evlerini fahiş fiyatlar ile kiraya verdiler veya vermek istediler.

Bu ayıptır, bu günahtır, bu vicdansızlıktır.

Bugün ona yarın bana mantığı olsa, yapmayacaklardı.

Depremzedeler heyecanla evlerinin yapılmasını beklemeye başladılar.

Onların sıkıntılarına duyarlı olan herkes o heyecanı yaşamaya başladı.

Evler yapılırken mağdur olan insanlar beklentilerine cevap alamadıkları halde “başımızı sokacak evimiz olsun yeter” diyorlardı.

Kış mevsimi yaklaşıyordu, haklı olarak kışı evlerinde geçirmek istiyorlardı.

Evler yapıldı, beklenilenden daha küçük yapıldığı için mutsuzluk ve gerginlik varken bir türlü evlerin anahtar teslimleri de yapılamadı.

İnsanlar bir an önce eve girmek isterken törenlerin yapılması akabinde anahtar teslimi için bekletildi.

Sonuçta  sevinçli, mutlu olması beklenilen depremzedelerin; mutsuz ve gergin yüzleri ekranlara yansımıştı.  

Haklı yönleri vardı.

Kuradaki şans oyunları bazılarına gülmemişti.

Özellikle Dilek sitesi sakinlerinin önceden bulundukları evlerin aynı kat ve yönü verilmeyince kafalar karışmıştı.

Ekranda o halleri görünce çok da üzülmüştüm.

Aradan birkaç gün geçti ki online ilanlarda depremzede sakinlerinden birkaç kişinin Dilek Apartmanından beğenmedikleri o küçük 100 metrekare evlerini 2000 liranın üzerinde kiraya vermek istediklerini görünce “vayy bee” diyebildim.

Demek ki elinde imkan olan bazı zayıf karakterli insanlar kolaylıkla fırsatçı olabiliyormuş.

Evsahibi 100 metrekare eve 2000 liradan fazla kira isterse daha büyük evlerde kira ne kadar olur diye düşündü mü acaba?

Depremden sonra 10 ay geçti yıkımlar bitmiyor.

Elazığ şantiye kenti oldu.

Korona korkusuyla zorunluluk dışında pek dışarıya çıkmak istemiyorum.

Birkaç gün önce 8 aydır gitmediğim şehir merkezine Gazi Caddesi, Rızaiye Mahallesi Dumlupınar İlkokul yakınlarından geçtim.

Gözlerim buğulandı.

Çocukluk anılarımız hepsi yıkılmış.

Zaten araba ile geçmek çile olmuş.

Sokaklar molozlardan kapalı, yıkımla toz bulutu, kapı penceresi çıkarılmış evlere gündüz dahi girip çıkan 13-14 yaş üzeri çocukların durumu daha vahim.

Bir an önce yıkımlar tamamlanmalı.

Mahalle araları bitişik nizam evlerde belli ki madde kullanıyorlar. Sokak sakinleri için de ayrıca tehlike ve huzursuzluk kaynağı…

Rızaiye Mahallesindeki yıkık evlerin arasından duygulu, gözü buğulu inerken 8 aydır gitmediğim Gazi Caddesine geldim.

O duygu yüklü anılarımı dillendirdiğim yüreğim; yerini üzüntüye, sinire, kızgınlığa bıraktı.

Yanılmıyorsam Gazi Caddesi 22 Nisan 2020 tarihinden sonra Pandemi döneminde yeniden asfaltlanmıştı.

Gazi caddesinden geçtiğimde gözlerime inanamadım. Yıkılan binalar var, halen yıkılanlar vardı.

O yeni yapılan asfalt yerini derin çizgili, yarılmış asfalt yola bırakmış.

İş makinaları tahrip etmişti.

Yazık çok yazık, sonuçta milli servet, hepimizin parasıyla yapılan yollar…

Neden programlı yapılamıyor anlayamıyorum.

Yap – boz şehri olunca nasıl yol alacağız…

Deprem vurgunu sonrası Elazığ ne zaman ayağa kalkabilecek bilmiyorum.

30 Ekim 2020 Cuma günü İzmir 6.6 büyüklüğündeki depremle sarsıldı, şu anki rakamla 111 kişi hayatını kayıp etti. 111 kayıp sadece değil yakınları da onlarla birlikte kahroldu.

An itibarıyla halen 4 binada arama kurtarma çalışmaları devem ediyor.

Depremi yaşamak elbette çok büyük travma yaşatıyor.

Damdan düşeni damdan düşer anlar misali olacak ki depremden sonra haber kanallarına kilitlendik.

Depremden 58 saat sonra kurtarılan İdil,  65 saat sonra kurtarılan Elif bebek, 91 saat sonra  Ayda bebek enkaz arasında çıkarıldı.

O mutluluğu bir çok kişi gözyaşlarıyla izledi.

Bu mucize kurtarılmaların devamını diliyoruz.

Geçmiş olsun İzmir…..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol