RÖPORTAJ: GÜLÇİN TURGUT
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından devletin bütün birimleri, STK’lar ve gönüllüler yaraları sarmak için var gücüyle alanda çalışmalarına devam ediyor. Yaşanan deprem sonucu olayın hukuki boyutlarını üzerine Gazetemiz köşe yazarlarından Avukat Furkan Atlı ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Depremde oluşan zararlardan idarenin sorumluluğu var mıdır? Bu zararların giderilmesi için hangi yollara başvurabilir? Depremde oluşan zararlardan idarenin sorumluluğunun doğabilmesi için gerekli şartlar nelerdir? gibi konu ile ilgili en çok merak edilenlerin detaylarını, Av. Furkan Aktı gazetemize anlattı.
Gazetemiz köşe yazarlarından Avukat Furkan Aktı ile yaptığımız röportaj şöyle…
İdari Kurumlar Deprem Nedeniyle Oluşan Zararlardan Sorumlu Tutulabilir Mi?
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’da belediyelere, mülk idare amirleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na afet bölgelerindeki yapıları denetleme görev ve yetkisi verilmiştir. Bu makamlar, sorumluluk alanlarındaki yapıların mevzuata uygun yapılıp yapılmadığını denetlemekle yükümlüdürler. Deprem nedeniyle zarara uğrayan kimseler, binanın mevzuata aykırı yapıldığını ispat ederse idarenin, oluşan zararı tazmin etmesi gerekir. Buna idari sorumluluk denir. İdari sorumluluk da kendi içerisinde kusurlu sorumluluk ve kusursuz sorumluluk olarak ikiye ayrılır.
İdarenin Hizmet Kusuru Ne Demektir?
Hizmet kusuru kavramı, kusurlu sorumluluğa dayanak oluşturmaktadır. İdari hizmetin geç veya kötü işlemesi ya da hiç işlememesi, hizmet kusuru olarak değerlendirilir ve bu durumda ortaya çıkan zararın idare tarafından tazmini gerekir. İdarenin yapmakla yükümlü olduğu faaliyetleri yapmaması, hareketsiz kalması, olağan karşılanmayacak bir şekilde yavaş davranması ve bunun sonucunda da bir zarar doğması durumunda hizmet kusurunu oluşur.
İdarenin depremler konusundaki hizmet kusuruna, deprem riski bulunan bölgelerde inşa edilen binaların denetimini ve kontrollerini usulüne uygun şekilde yapmaması veya depreme karşı hazırlıklı olmaması nedeniyle zarar oluşması gibi durumlar örnek gösterilebilir. İdarenin, depremden zarar görmesi muhtemel binaları tespit ederek bu binaları boşaltmak, jeolojik etüdün gereken biçimde yapılmasını sağlamak, yapılacak binaların yönetmeliklere uygunluğunu denetlemek, binaların depreme dayanıklı şekilde inşa edilmesini, hasar görmüş veya dayanıksız binaların da yıkılmasını sağlamak gibi yükümlülükleri bulunur. Yine binaların fay hatları üzerine inşa edilmesine de engel olmalıdır. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde idarenin hizmet kusurundan söz edilecektir. Böylece depremde oluşan zararlardan idarenin sorumluluğu ortaya çıkacak ve idare, hizmet kusurunun sebep olduğu zararları gidermek yükümlülüğü içerisine girecektir. İnsanların, depremler nedeniyle uğradığı maddi veya manevi zarar ile idarenin hizmet kusuru arasında nedensellik bağının kurulması halinde, zarara uğrayan kişiler, oluşan zararın tazminini sağlamak amacıyla hizmet kusuruna dayanan tam yargı davası açabilirler.
Fakat depremden kaynaklı zararların tek sorumlusunun idare değildir. Binayı inşa eden firma, bina müteahhidi, yapı kontrol şirketleri gibi ilgililerin de şartların oluşması halinde depremden kaynaklanan zararlardan sorumlu tutulması mümkündür.
İdarenin Arama ve Kurtarma İşlemlerinde Gecikme, Aksama ve Yetersizliğinden Kaynaklanan Sorumluluğu Var Mıdır?
Deprem olduğu andan itibaren ilk 72 saat içerisinde yıkılan binalara usulüne uygun şekilde müdahale edilmeli ve arama kurtarma çalışmaları yapılmalıdır. Aksi halde enkaz altında olup hayatta kalanların kurtarılma imkanı azalır. İnsanlar 3 günlük süre geçtikten sonra kurtarılsa bile, sağlıklı bir hayat sürdüremeyebilir. Bu sebeple enkaza ilk 3 gün (72 saat) içerisinde gereken şekilde müdahale edilip arama kurtarmanın yapılmaması durumunda idarenin hizmet kusuru gündeme gelir. Bu durumda tam yargı davası açılabilir.
İdarenin Deprem Nedeniyle Sorumluluğunu Azaltan veya Ortadan Kaldıran Haller Nelerdir?
Bazı hallerde idarenin meydana gelen zarardan sorumluluğunun azalması veya ortadan kalkması söz konusu olabilir. Mücbir sebep, beklenmeyen hal veya zarar görenin ya da üçüncü kişinin kusurlu davranışı bu hallere örnek gösterilebilir. Önceden tahmini ve karşı konulması mümkün olmayan olaylar mücbir sebep sayılır. Zarara sebep olan olayda; idarenin eyleminden kaynaklanmayan, önceden tahmin edilmesi imkansız durumlar mevcut ise mücbir sebep söz konusudur. Ancak depremin, mücbir sebep kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü depremin zamanı her ne kadar bilinemez olsa da ülkemiz fay hatlarının yoğun olduğu, deprem riski altındaki bir ülkedir. Böyle bölgelerde, deprem meydana gelmesi öngörülebilir bir durumdur. Depremin riski yüksek alanlarda, idarenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi, üzerine düşen görevi kanunlara uygun şekilde yapmaması depremin mücbir sebep ve beklenemeyen durum olma niteliğini ortadan kaldırır. Bu nedenle idarenin sorumluluğu azalmaz veya sona ermez.
Ancak idarenin üzerine düşen görevi yerine getirmesine rağmen depremde zarar görmüş kişinin ya da üçüncü bir kişinin eylemleri sebebiyle zarar oluşmuş yahut zararın etkileri artmışsa, idarenin sorumluluğunun azalması ya da tamamen kalkması söz konusu olabilir. Örnek olarak, bina sahibinin yapı tadilat izni almadan yaptığı bölümlerin depremde hasar görmesi yahut usulüne uygun yapılan binada sonradan kolon kesilmesi gibi durumlarda ortaya çıkan zararlardan idare değil, ilgili kişi sorumlu olur.
Depremin şiddeti de idarenin sorumluluğu değerlendirilirken dikkate alınmalıdır. Şiddeti yüksek bir depremde, idare tüm yükümlülüklerine uysaydı yine aynı sonuç doğacaktı denilebiliyorsa artık idarenin sorumluluğu kalmayacaktır. Fakat deprem çok şiddetli olsa ve zarar büyük olsa bile idarenin yükümlülüklerine uygun davranmış olması durumunda zararın daha az olabileceği söylenebiliyorsa yine sorumluluk gündeme gelecektir. Danıştay bir kararında deprem kuşağında yer alan bir bölgede yürütülen faaliyetlerde idarenin depreme karşı hazırlıklı olması gerektiğini ve bu konuda gerekli çalışmaları, araştırmaları, kontrolleri, denetlemeleri yapmadığı takdirde mücbir sebebe dayanarak sorumluluktan kurtulamayacağını açıkça belirtmiştir.
İdarenin Deprem Öncesi ve Sonrasındaki Yükümlülükleri Nelerdir?
Depremden kaynaklanan zararlardan idarenin sorumlu tutulabilmesi için, idarenin depreme ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmemesi gerekir. Bu yükümlülükler sadece deprem öncesi ile sınırlı değildir. İdarenin deprem sonrasında da çeşitli yükümlülükleri bulunmaktadır. Buna göre idarenin:
- Belediye, mülki idare amirleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mevzuat düzenlemelerine aykırı bina yapılıp yapılmadığı hakkında denetleme yapması,
- Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik doğrultusunda, bu bölgelerde yapılacak binaların depreme dayanıklı olarak tasarlanmasını sağlaması,
- Yerleşim yerlerindeki yapıların yapı ruhsatının alınarak 3194 Sayılı İmar Kanununa uygun şekilde yapılmasını sağlaması,
- Deprem bölgelerinde yapılacak binalarda 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun dikkate alınmasını sağlaması,
- Kanun ve Yönetmeliklere aykırı bir yapılaşmanın tespit edilmesi halinde bu inşaatı gecikmeksizin durdurması,
- Deprem oluştuktan sonra Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun davranılmasını sağlaması,
- Depremin meydana gelmesinin ardından gecikmeksizin kurtarma çalışmalarına başlaması, yaralanmış olanların tedavi edilmesi, yangın meydana geldiyse buna ilişin söndürme çalışmalarına başlaması gibi yükümlülükleri bulunmaktadır.
İdare bu yükümlülükleri doğrultusunda gereken araştırmaları, çalışmaları, denetlemeleri, kontrolleri yapmadığı takdirde sorumluluktan kurtulamayacaktır. İdarenin sorumluluğu sadece binalarda meydana gelen fiziki, maddi sorumlulukla sınırlı değildir. Yaralanan kişilerin işgücü kayıpları, vefat eden kişilerin yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatları ve manevi zararlar bu kapsamdadır. Dolayısıyla binanın sigorta ile korunmuş olup olmaması da idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Deprem Nedeniyle İdareye Karşı Hangi Dava Açılabilir?
Depremden kaynaklanan zarar neticesinde, zarar gören zararın tazmini amacıyla tam yargı davası açabilir. Dava açmadan önce idareye başvurmak zorunludur. Bu davanın amacı, idarenin işlem ve eylemleri neticesinde ortaya çıkan hem maddi hem de manevi manevi zararları tazmin etmektir. Bu davaları açma hak ve yetkisi, sadece deprem nedeniyle hakları ihlal edilen kişilere aittir.
İdareye Karşı Açılacak Davada Zamanaşımı Süresi Var Mıdır?
Deprem sonucunda zarara uğrayan kişi, zararı öğrendiği tarihten itibaren en geç 1 yıl içinde idareye başvurarak zararın giderilmesi talebinde bulunmalıdır. İdari merciye yapılacak başvuru, her halde 5 yıl içinde yapılmalıdır. Hak kaybına uğramamak adına dava açma sürelerine özellikle dikkat edilmelidir.
İdare zararın giderilmesi için yapılan başvuruya, en geç 30 günlük süre içerisinde cevap vermelidir. İdarenin olumsuz cevap vermesi ya da cevap vermemesi durumunda zarara uğrayan kişi, ret kararının kendisine ulaştığı veya 30 günlük sürenin dolduğu tarihten itibaren 60 gün içerisinde zararının tazmini amacıyla depremin olduğu yerdeki idare mahkemesinde tam yargı davası açabilir.
Bu Davalarda Hangi Deliller İspat Aracı Olarak Kullanılabilir?
Kurtarma faaliyetleri, hasar tespit raporları, diğer kamu kurumlarının tuttuğu tutanaklar, ceza dava dosyaları, soruşturma dosyaları, bu dosyalardaki ifadeler, fotoğraflar, kamera kayıtları, meslek örgütlerinin hazırladığı raporlar delil olarak kullanılabilir.
Açılacak Davalarda Tazminat Miktarının Hesaplanmasını Etkileyen Kriterler Nelerdir?
Maddi tazminat miktarının hesaplanmasında idarenin kusurunun niteliği, kusurunun oranı, zararın kapsamı ile idare bütün önlemleri alsaydı dahi ortaya çıkabilecek zarar oranı, sigorta veya müteahhit tarafından tazminat ödemeyi yapılıp yapılmadığı gibi hususlar dikkate alınır
Depremden Sonrasında Sakatlanan veya Vefat Eden Memurların ve Akrabaların Hakları Nelerdir?
7269 sayılı kanun 12. Maddesinde deprem felaketinde malul kalan, ölen memurlara ve mirasçılarına avans, ikramiye, tazminat gibi çeşitli yardımlar verilmesi hükme bağlanmıştır. Memurlar tarafından bu hakların istenilmesi unutulmamalıdır. Bununla beraber bazı kamu görevlileri açısından ölüm veya yaralanma durumunda verilecek tazminat ve çeşitli ikramiyeler de ilgili idarelerden talep edilmelidir.
Deprem sonucunda meydana gelen zararın tazmini ile ilgili merak konusu olan hususları açıklamış bulunmaktayım. Deprem sebebiyle oluşan zararlara dair idari sorumluluk, olayların taşıdığı niteliklere göre farklılıklar arz edecektir. Bu nedenle alanında uzman bir avukat ile hareket edilmesi önemlidir. Özellikle idari dava olma hususu usul açısından zorlukları da beraberinde getirmektedir. Hukuki yardım almadan bu davaları sürdürmeye çalışmak davacılara ciddi düzeyde hak kaybı yaşatabilir.