Tüm ülke genelinde olduğu gibi Elazığ’da da siyasi hareketlilik başladı.
Tabiri caizse Elazığ’da sevda mevsimi başladı.
Her ne hikmetse bu Elazığ’ı sevenlerin sevgileri, yüreğinde Elazığ Sevdası taşıyanların sevdaları, şehre olan aşkları hep böyle seçim dönemlerinde depreşiyor.
Daha birkaç gün oldu aday adaylığı müracaatlarının başladığı ama aday adayı olarak sokaklarda arz-ı endam edenlerin sayısını şahsen ben şimdiden hatırlamakta zorlanıyorum.
Hele bazı isimler de var ki; yarım asra yakın bir ömrün tümünü bu şehirde yaşayan biri olarak ilk kez duyuyor kulaklarım.
Kara sevdaya tutulmuş bu şehir efsanelerine önümüzdeki günlerde bol bol yer vereceğim inşallah.
Hele bir sayıları kemale ersin, hepsini bir görelim, kimin şehre dair ne söylemleri var bir kendi ağızlarından dinleyelim…
Hafta sonu birkaç isim 25. Dönem Milletvekili Aday Adayı olduklarını farklı yollarla açıkladılar.
Kimileri, Valiliğin üzerinde ısrarla durup da yasakladığı PTT Meydanında toplanıp taraftarlarıyla aday adayı olacakları partiye yürümek suretiyle gövde gösterisi yaparak,
Kimileri daha elit takılalım deyip de lüks, şatafatlı ve bol yıldızlı Otellerde,
Kimileri halkın içinden gelerek cem olduğu parti binaları önünde,
Kimileri de farkındalık yaratarak konferans veya kültür merkezlerinde açıklamalarını yaptılar.
Bunların hemen hepsini büyük bir titizlikle izlemeye çalıştım. Hem sokaklarda gövde gösterisi yapanları hem de Otel ve Kültür Merkezlerinin Konferans Salonlarında halka hitap edenleri…
İktidar partisinde son dönemlerde olduğu gibi aday adayı enflasyonu yaşandığı için ağırlık Ak Partili aday adaylarındaydı.
Hemen belirtmek isterim ki bu meydanlarda toplanıp caddelerden kitleler halinde yürüyerek gövde gösterileri yapmaya Ak Partinin karnı oldukça tok.
Bu tür atraksiyonları yapanlara Ak Partililerin bıyık altından güldüklerini bizzat biliyorum. Çünkü onların düşüncelerine göre güç gösterisi yapanlar partinin felsefesine henüz vakıf olamayanlar diye değerlendiriliyor.
Bu tür gövde gösterileri muhalefet partileri için geçerli değil tabi ki.
Kimin daha çok kalabalığı varsa, kimin kalabalıkları daha çok coşkuluysa muhalefete göre geçerli akçe odur.
Son hafta içerisinde benim dikkatimi çeken iki ayrı aday adayı oldu.
Bunlardan biri MHP Milletvekili Aday Adayı, Doç. Dr. Bilal Çoban, diğeri de Ak Partiden Aday Adaylığını açıklayan Avukat Ömer Serdar…
Bu iki isim de adaylıklarını önce kalabalık halk topluluğuna yaptılar, ardından partilerine gidip resmi müracaatta bulundular.
Sayın Çoban yerel seçimlerden sonra diğer adaylar gibi kabuğuna çekilip, bir sonraki seçim sürecine kadar pusuda beklemektense halkla iç içe olup halktan kopmamanın semeresini Yeşildere Sokakta bir kez daha aldı.
Daha önceden aday adaylığını açıklayacağı tarihi duyuran Çoban, 14 Şubat 2015 tarihinde halkın aynı heyecan ve aynı şevkine bir kez daha mazhar oldu.
Çoban’ın yapmış olduğu toplantıda dikkat çeken ise; toplumun farklı kesimlerinden teveccühün olmasıydı.
Yapılan konuşma, görülen coşku ve hazır bulunan kitleden yola çıkıldığı zaman ortaya çıkan sonuç da şuydu: Elazığ Bilal Çoban’ı istiyor.
Diğer bir isim Elazığ’ın sevilen, sayılan, sahip olduğu entelektüel birikimi, hoşgörü kültürüyle yediden yetmişe herkesin gıpta ile izlediği Avukat Ömer Serdar…
Sayın Serdar hepimizin bildiği gibi uzun zamandan beridir siyasette suskunluğunu koruyan, gündemi sadece takip edip okuyan ve analitik düşünceleri olan ufku açık bir siyasetçi.
Milli Görüş geleneğinden gelmesi teşkilatçılık ve siyasetteki en büyük şansı. Çünkü rahle-i tedrisatında bulunduğu ekolun yetiştirdiği liderlerin partisinden aday.
Serdar aday adaylığı açıklamasını sevenleri ve halkla paylaşmak için şehrin en büyük mekanlarından biri olan Nurettin Ardıç Kültür Merkezinde yapmayı tercih etmiş ve bu tercihinde isabet kılmıştı.
Çocukluktan beri siyasetin içerisinde biri olan ve bu tür toplantılardaki havayı çok iyi teneffüs ettiğime inanan biri olarak gördüğüm manzara oldukça farklıydı çünkü salonda farklı bir farkındalık vardı.
Toplumun bütün katmanları neredeyse salondaydı. Salonun coşkusuna diyecek yoktu ve bu coşku oldukça kaliteli ve seviyeliydi.
Ekranlardan yapılan sunumdan tutun da seçilen sloganlara kadar her şey farklıydı ve gerçekten halk kokuyordu.
Sunum yalın, sade ve de iç ısıtıcı görsellerle doluydu. Abartı yoktu, riyadan ve 1970 model siyaset tarzından fersah fersah uzaktı.
Sunumlara konulan başlıkların karakter seçiminden puntolarına, karakterlerin renklerinden gözlere hitabına kadar her şey profesyonelce seçilmişti. Açıkçası iyi bir ekip, iyi bir emek verip iyi bir efor harcamıştı.
Salondaki ana ekranda iki portre vardı ama biri kendisi değildi.
Ak Partinin Kurucu Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve mevcut Genel Başkan Ahmet Davutoğlu’nun resimlerinin yanına kendi resmini koymamayı düşünmesi birçok insanın gözünden kaçabilen bir ayrıntı olabilir ama bana göre hem siyasi bir edepti, hem de sahip olunan bir özgüvendi.
Salondaki katılımcıların profilleri farklıydı; zira her kesimden insan oradaydı.
Dünya görüşü farklı olan bir çok insanın farklı mezheplerden olan insanlarla Nurettin Ardıçoğlu Kültür Merkezinde Serdar’ın adaylık deklarasyon toplantısında bir araya gelmesi belki “Yeni Türkiye” değildi ama bana göre ‘Yeni Elazığ’ın etüd çalışmasıydı.
Milli Görüş çizgisinde siyaset yapıp da o salonda olan on’larca insan Refah Partisi döneminde yaşadığı mağduriyetten dolayı Serdar’a vefa adına geldiklerini bakışlarıyla haykırıyorlardı adeta.
Mesleki bir dayanışma da kendini göstermişti salonda, çünkü farklı dünya görüşünde olmalarına rağmen birçok meslektaşı aynı heyecana ortak olmak adına geldikleri salonda Serdar’ı samimiyetle alkışlıyor, atılan sloganlara aynı içtenlikle eşlik ediyorlardı.
Elazığ’ın eski siyasetçilerinden Avukat Orhan Pekel ve eşi hanımefendilerden tutun da siyasetin eski otoritelerinden Sayın Mehmet Baygın’dan eski Baro Başkanlarına kadar birçok meslektaşının Serdar’ı yalnız bırakmayışı neyle izah edilebilir bilmiyorum.
Yine çeşitli meslek gruplarının temsilcileri, ekonomik teşekküllerin ve SİAD’ların yöneticilerinin salondaki coşkuya ortak olmaları farklı bir anlam taşıyordu.
Eski ANAP tandanslıların, Ak Partinin yenilikçi gelenekçi dönemlerindeki siyasi aktörlerin, Erdemliler hareketinin başını çekenlerin, kuruluşundan bu yana Ak Partinin çeşitli kademelerinde görev alıp da uzun zamandan beri siyasetten uzak duran genç, yaşlı, kadın erkek yüzlerce insanın o atmosferde buluşmaları farklı bir özlemin, şehir adına farklı bir beklentinin ya da farklı umutların tezahürüydü.
Bürokrasinin, şehrin entelektüellerinin, şehir adına bir şeyleri kendilerine dert edinenlerin, yazarların, çizerlerin, akademisyenlerin, sanayicinin, esnafın, tüccarın yazılı ve görsel basının büyük bir iştiyakla o havayı solumaya çalışması belliydi ki boşuna değildi.
Serdar’ın konuşmasındaki tema, hitabetindeki derinlik, diksiyonundaki belagat alışılmış siyasetçilerin mikrofonlardan aktardıklarından daha farklı; her şeyden önce içten ve samimiydi.
Uzun lafın kısası her kesimden insanın hazır olduğu salondaki manzaradan dışarıya yansıyan şuydu; Elazığ Ömer Serdar’ı da istiyor...
Okuyanlar yazıyı farklı boyutlara çekebilir farklı yorumlayabilir, saygı duyarım. Yazının müellifi olarak sadece şunu söylemek istiyorum; bizim, şahsen benim tek mücadelem Elazığ için…
Yıllardan beridir sahipsizliğiyle yakındığımız şu güzelim memleketin başına getirilenlere bir bakınız, hepsi liderlik sultasıyla gelen insanlar. Partinin lideri; “bu olacak” demiş olmuş, “bunlar olmayacak” dedikleri de olmamış.
Yazdıklarımdan gocunmuyorum, yüksünmüyorum da… İnandıklarımı söylüyorum.
Siyasetteki bütün reflekslerine şahit olduğum Sayın Ömer Serdar ne bir akrabam, ne bir yakınım ne de farklı bir hukukum olan kişidir.
Ama ben Sayın Serdar’ın bu şehir için gerekli olduğuna inanıyor ve bu şehrin bu değerine sahip çıkmasını arzu ediyorum.
Ak Parti her dönem aday belirleme kriterlerini açıklarken, “halkın istediğini aday gösteririz” der ve halkla hiç ilgi ve alakası olmayan halk nezdinde hiç de karşılık bulmayan insanları önümüze koyardı.
Ama şimdi öyle değil, uzun zamandan beridir mercek altına alıp takip ettiğimiz Sayın Serdar’ın hakikaten halk nezdinde büyük bir karşılığı var.
Sayın Serdar’ın da bu karşılığı boşa çıkaracak, hem kendisini hem de kendisini destekleyenleri mahcup edecek ne bir karakteri ne de kişiliği var.
Onun için zaten sayısı 4’e inen milletvekillerinden birinin halktan biri olan Serdar olması benim naçizane düşüncemdir.
Eli kalem tutan, şehrin sorunlarını kendisine dert edinerek kalem oynatan biri için böyle bir yazıyı kaleme almanın risklerini bile bile altını çiziyorum; bu şehrin makus talihinin yenilmesi için bir Serdar’a ihtiyacı var.
Bu Serdar neden O olmasın?..