Elazığ’ın son 20 yıllık siyasi geçmişi bu şehirde yaşayan herkesçe malumdur.
2000’li yılların başında siyaset kervanına katılan Ak Parti’nin siyasete yeni bir soluk getirdiği konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz.
Ak Parti siyasete yeni bir soluk kazandırmanın haricinde siyasetin dilini de değiştirdi, metodunu da.
Genel Merkez odaklı yapılan siyaset eskinin tersine tabandan değil de tavandan etkili olmaya başladı.
Çünkü Ak Partinin kurucu genel başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçmişte yaşamış olduğu mağduriyetten kaynaklı halk gücünü siyasete tahvil etmesini bildi ve rüzgarı arkasına alarak girdiği her seçimde sandıklardan başarı ile çıktı.
Bu başarı da Türk siyasetinin omurgası olan taban dinamiğini yok edip genel merkez bazlı siyaset tarzını benimsetti.
Kendi gücünün farkında olduğu için tabandaki güçlü isimler hiçbir zaman Sayın Erdoğan’ın dikkatini çekmedi.
Dolayısıyla belirlediği isimler de ne yazık ki çoğu zaman tabanın benimsemediği ama Sayın Erdoğan’ın hatırına çiğ tavuk yeme pahasına da olsa seçip Ankara’ya gönderdiği isimler oldu.
Bu isimlerin içerisinde istisna olanlar da vardı tabi ki.
Lakin istisnaların kaideyi bozmayacağını düşünürsek aslında diyecek çok da şey yok.
İşte Ak Partinin, daha doğrusu Sayın Erdoğan’ın bu siyaset tarzı ne yazık ki birçok konuda olduğu gibi siyasette de kaliteyi düşürdü.
Her seçim de önüne gelen herkes falan kişi Milletvekilliği yapabiliyorsa ben de yapabilirim düşüncesine kapılarak aday adayı oldu bu partiden.
*
Yerel seçimlerde de aynı mantıkla Ak Partide her dönem aday enflasyonu yaşandı bu şehirde.
İşte bu mantık ne yazık ki Elazığ’ın eksi hanesine hep olumsuzluklarla yansıdı.
Bir zamanlar bölgesinde adından gıpta ile söz edilen şehir iken ne yazık ki şimdi komşu illerine gıpta ile bakıp iç geçiren bir kent oldu.
Şehir olarak TOKİ ikliminin hüküm sürdüğü, mahalle kültürünün yok edildiği, insani değerlerin her geçen gün biraz daha dibe vurduğu sadece mülteciler için cazip hal alan bir yerleşim merkeziyiz artık.
Oysa her seçim dönemi sayısız aday adayı çıkar arz-ı endam eder bu şehirde.
Bir yandan sevda türküleri çığırırlar, diğer yandan gün yüzü görmemiş yaldızlı cümlelerle kendilerini anlatır,“Bu şehir bulunduğu yeri hak etmiyor” diyerek şehrin hamisi ve hadimi olmak için aday olduklarını söylerler.
Derken adaylar belirlenir, şehrin bu sözde sahipleri dışarıdan gelmişlerse taslarını taraklarını toplayıp otel odalarını boşaltır akraba-i taalluklarıyla bile vedalaşmadan terk-i diyar ederler buralardan.
Yok, eğer bu şehirde yaşıyorlarsa onlar da belirlenen adayların yanında görünür gibi yaparlar ama seçimler bittikten sonra çekilirler kabuklarına bir daha da kimseler görmez bunları, ta ki yeni bir seçim söylentisi çıkana kadar.
Düşünün son yirmi yılda bu şehirde farklı partilerden aday adayı olanların sayılarının kaç olduğunu.
Bir kez daha düşünün bu aday adaylarından kaç tanesinin şehrin sıkıntılarıyla ilgili bir fikir, bir düşünce serdedip etmediklerini.
Hafızalarınızı zorlayındiyeceğim ama hiç kimsenin hafızasında böyle birdatanın olduğunu düşünmüyorum.
Çünkü seçimlerden hemen sonra buharlaşıp gittiler buralardan, ya da kabuklarına çekildiler.
Çünkü hiç birinin Elazığ gibi bir dertleri yok, ya da yoktu.
Olsa idi “Elazığ adına mücadele etmek için ille de ya milletvekili ya da Belediye Başkanı olmaya gerek yok” her sıkıntıda ortaya çıkar fikirler üretir halkın gönlünde yer ederlerdi.
Dedim ya kimsenin derdi Elazığ değil, derdi Elazığ olana da ne yazık ki Elazığ yar değil.
Nam-ı değer Bilal hocayı bu şehirde tanımayan yoktur…
Fırat Üniversitesi akademisyenlerinden Sayın Prof.Dr. Bilal Çoban’dan bahsediyorum.
Kime sorsanız Sayın Çoban’ın cevval oluşundan ve Elazığ’a olan sevdasından bahseder.
Yine kime sorsanız “Ya hu helal olsun adama” şeklinde başlayan cümleler kurar ve; “Adam Pazar günü seçimi kaybediyor pazartesi tekrar seçilmek için çalışmalara başlıyor.” Diyerek sitayişle bahsederler.
Bu bahislerin tümüne tüm Elazığlı katılır çünkü Sayın Çoban’ın Elazığ gibi büyük bir derdinin olduğunu herkes bilir.
Biz de Allah için şehadet ederiz Sayın Çoban’ın bu şehir için çırpınışlarına ve verdiği mücadeleye.
Bakın Sayın Çoban aylardan beridir sürdürdüğü çalışmasını bugün medya karşısında görücüye çıkardı.
Elazığ’ın Kurtuluş Planı olarak hazırladıkları çalışmalarda hedef olarak Elazığ’ın Harput’tan ovaya inişinin 2’nci yüzyıl dönümü olan 2034 yılını hedef olarak göstermiş.
İlçeleri de kapsayan Kurtuluş Planında 10 ayrı sektörü belirleyerek şehrin tüm dinamiklerinin bu çalışmaya sahip çıkması gerektiğini söylüyor.
Yaptığı çalışma ile alakalı her hangi bir siyasi beklenti ve gelecekte yeni bir ikbal olmadığının üstüne basa basa bu planlamayı şehri yönetenlerle paylaşacağını da sözlerine ekleyerek; Bu şehir hepimizin, hep birlikte sahip çıkmazsak sabun gibi elimizden kayacak diyor.
Dedim ya adam Elazığ’ı kendine dert edinmiş ama Elazığ kendine yar olacak mı bu çalışmasında kendisine verilecek veya verilmeyecek desteklerle bir kez daha test edeceğiz.
Kendi adıma Sayın Çoban’ı destekliyor ve yürekten kutluyorum.
.