Okul çantasını yatmadan önce özenle hazırladı, sabahın erken saatlerinde annesi uyandırdı Elif’i, O şefkatli eller saçlarını taradı, dağılmasın diye Elif’in renkli saç tokalarını taktı, giydirdi, başını okşadı, yolcu etti, hüzünle baktı Elif’in arkasından O sevgi dolu yürek, ağlayamadı, yutkundu, Elif’e harçlık verememişti.

Elif ailenin tek kız çocuğuydu, erkek kardeşler okulu bırakmış, sanayi sitesinde çıraklık yapıyordu, baba günlük iş yapan bir inşaat işçisiydi.

Elif zeki, sevimli, çalışkan bir öğrenci, çok da gururlu O çocuk yaşta.

Teneffüse çıktılar, Elif acıkmıştı, kantine doğu koşan arkadaşlarından ayrıldı, okulun bahçesinde gezinmeye başladı, kantinden dönen arkadaşları bahçeye doluşmaya başladı.

Elif’in gözü, arkadaşı Gamze’nin elindeki poğaçalara takıldı, elini saçlarına götürdü, O çok sevdiği saç tokalarından birini eli titreyerek çıkardı Gamze’ye uzattı, Gamze şaşkın şaşkın Elif’e bakıyordu, önce anlamadı, Elif saç tokasını Gamzeye verip poğaçalardan birini almak istiyordu.

Gamze Elif’in elindeki tokayı aldı, özenle Elif’in saçlarına taktı, saçlarını okşadı, iki poğaçanın birini arkadaşı Elif’e uzattı.

Yazdıklarım hayali şeyler değil, abartılı anlatım hiç değil, Bu Ülkede çocukların yaşadığı dramlardan sadece bir tanesi, yaşanmış bir çocuk dramı.

Muktedirler kabul etmese de, tuzu kuru olanlar bir anlam veremese de çocuklar aç, beslenemiyor, aileler eziliyor, her gün bir dram yaşıyor, her gün her saat içine kan damlıyor çaresiz annelerin, babaların.

Yeni değil aç çocuklar dramı, altmış sekiz yaşındayım altı yaşında ilkokula başladım ilkokul ikinci sınıf, O dönemler ilkokul çocuklarına Amerikan MARSAL yardımları ile gelen süttozu ve yağlar ile yapılmış bir kurabiye, bir bardak sulandırılmış süttozu bir de elma verilirdi.

Sıraya girer öğretmen başımızda bekler, müstahdem sırayla çocuklara dağıtırdı elma ve kurabiyeleri.

Öğretmenimiz ara sıra elini kaldırır,  iki parmağı ile işaret eder, sıradaki çocuğa müstahdem iki elma iki kurabiye verirdi.

Anlamazdık iki elma, iki kurabiyenin niye verildiğini, sonradan öğrendik bu çocukların fakir ailelerin çocukları olduğunu, beslenme sorunu yaşadığını.

Anlattığım olay bin dokuz yüz altmış üç senesi, aradan geçmiş altmış iki yıl yarım asırdan fazla.

Bu Ülkede çocuklar halen aç, aileler halen daha çocuklarına harçlık veremeyecek kadar yoksul.

İster istemez öfkeleniyoruz, bu devlet niye var diye sorguluyoruz, çocukları besleyemeyen, aileleri yoksul, çaresiz bırakan bu devlet niye var?

Ama bir devlet var, anayasasında sosyal devlet diye tanımlanan bir devlet.

Bu devlet aç çocukları doyurmaktan aciz bir devlet de değil, ama doyurmuyor, yaşanan bu çocuk dramına kayıtsız.

Bu devlet kendini, holdinglere servet aktarmakla sorumlu görüyor.

Bu Devlet kendini paradan para kazanan tefecilere hizmet ve imkân sunmakla vazifeli zannediyor.

Bu Devlet çocuklar açken yöneticilerine şatafat ve lüks yaşam sunmayı devletçilik olarak düşünüyor.

Bu devlet TBMM de milletvekillerine kuzu gerdan bir porsiyon yemeği 30 liraya sunarken, okul kantininde bir tostu 35 liradan sattırmayı sosyal devletçilik olarak anlıyor demek ki.

Bu Devlet sosyallik ilkesini zengini zengin, yoksulu daha yoksul yapmak olarak algılıyor.

Devlet düşmanı birinin sözleri değil bunlar, yapılan bir reel politik, yaptığımı bir durum tespiti.

Yeni de değil bu düşüncelerim, ilkokul ikinci sınıfta kafama kazındı bu düşünceler, silinmiyor, silemiyorum, silmek de istemiyorum.

Elif de silemeyecek zihninden saç tokasını, anne şefkati ile saçını okşayan Gamze’nin O küçük elini, paylaştığı poğaçayı, saç tokasını çıkaran O titrek elini, Okul bahçesindeki içi buruk gezintisini.

Elif belki silecek, hayata tutunacak, başaracak direnmeyi, ya diğer Elifler, ya silemezse O acı anıları, solacak, kaybolup gidecek, kar beyaz esintili beyaz zambak Elifler, bahar kokulu hayatlar.

Acılar, eziklikler kolay silinmiyor.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol