Hani derler ya; “Ayının 40 türlü türküsü var, 40’ı da armut üzerine.”
Biz de türkülerimizin tümünü Elazığ üzerine çığırırız yıllardır.
Elazığ’ın kalkınması, Elazığ’ın ekonomisi, Elazığ’ın gelişimi, Elazığ’ın geri kalmışlığının nedenleri falan…
Son 2 yıldır da Elazığ’ın eğitimi ile ilgili çığırtkanlık yapıyoruz.
Bu günlerde Esentepe İlkokulu hakkında yaptığımız çığırışlar gibi.
Konuyla ilgili 3’ncü yazım, belli ki birkaç köşeyi daha tahsis edecek birkaç günümüzü daha Esentepe Mahallesinin eğitim konusundaki feryatlarına ayıracağız.
Ta ki bizim duyduğumuz bu feryatları kulağının üstüne yatan ilgili ve yetkililer duyuncaya kadar. Sözümüz var çünkü.
Dünkü yazımda İl Milli Eğitim Müdürlüğünü kaleme almış, kerameti kendilerinden menkul değerlendirmesi yapmıştım.
Kurumdan birkaç değerli bürokrat dostum arayıp; “Biraz ağır olmuş ama haksız da sayılmazsın üstat.” dediler.
Evet, haksız sayılmam çünkü gerçekleri ifade ederek kimseye haksızlık etmedim, etmem de.
Eleştirilerimin dozu biraz ağır olabilir ama haklı eleştiri olduğu için eleştirilenler bunu kendi ihmalkârlıklarından kaynaklı yürek yanığımıza versinler.
Kurum yöneticileri kurumun başına yeni atandıkları için Elazığ’ın eğitimdeki cemaziyelevvelini bilmediklerinden bizleri anlayamayabilirler.
Lakin bir zamanlar Türkiye’nin başarı sıralamasında Elazığ’ın ilk 10’larda olduğunu bilip de son birkaç yılda sonlardan 5’lere gerilediğimizi şaşkınlıkla izleyenler eminim ki bu eleştirileri yüreğimiz yandığı için yaptığımızın bilincindedirler.
Bakın bu hikâyeyi herkes bilir, müteaddit defalar da dile getirmişliğimiz vardır…
24 Ocak depreminden sonra malum, Elazığ ciddi yaralar aldı.
En büyük yaradan da takdir edersiniz ki şehrin eğitimi nasiplendi.
Ağır hasarlı okulların yıkım kararı bir tarafa, bazı okulların da yıkılması için özellikle ağır hasarlı gösterilerek kentin hafızaları yok edildi bu şehirde.
Elazığ Lisesi ve Mehmet Akif Ersoy Lisesi gibi…
Allah’tan pandemi süreci başladı da öğrenciler uzaktan eğitime tabi tutuldukları için okullara gidemediler.
Yaklaşık iki yıl öğrencilerden uzak olan okulların yıkılıp yapılmasını bekledik ama hak getire.
Görevleri şehrin eğitimini yönetmek ve hasarlı okulları ıslah edip yenilerini yapmak olan dönemin milli eğitim yöneticileri asli vazifelerini bir kenara bırakıp Kırmızı Montlular gibi çadırkentlere sonrasında da konteynır kentlere gıda ve ayni yardımları ulaştırmakla vakit kaybettiler.
Bu arada zaten emaneten gittikleri Şarap Fabrikası yerleşkesindeki hizmet binalarının da yıkım kararı çıktığı için, yer arayışına girdiler.
Hani dünkü yazımda da bahsetmiştim ya; 81 vilayetin içinde hizmet binası olmayıp da göçebe hayat süren kurum diye.
Bina hasarlı, memurlar korkularından işe gitmiyorlar ama yöneticilerimiz deprem yardımları dağıtmakla meşgullerdi.
Basın olarak deprem korkusuyla işe gitmeyen maarifçileri dile getirip ya hu kendinize bir hizmet binası bulun da memurlar evde mesaiyi bıraksınlar diye baskılarda bulunduk.
Dostlar beni alışverişte görsün mantığıyla arayışa çıktılar, öyle ki; Vali Fahribey Caddesindeki Hilton Otelini bile kiralamaya kadar gidip işi abarttılar.
Bir sürü tantanadan sonra bir öğrendik ki Elazığ’a 3 okul kazandırmış bir hayırsever olan Gönül İhsan Tangülü ailesinin yaptırmış olduğu okula konacaklar, Bahçelievler’de.
Yine kıyameti kopardık; bu ne saçmalıktır diye.
Hayırsever Gönül ablamız o günlerde heyecanla okulun açılışına gelmeyi beklerken kendisine ulaşıp verdiğimiz haberle şok yaşadılar.
Okulun içerisi boşaltılmış, “İhsan Tangülü” tabelası indirilmiş hizmet binası olarak kullanılacak eşyalar okula yerleştirilirken tekrar Gönül Hanımı aradık ve okuluna sahip çıkması için Elazığ’a gelmeleri gerektiğini söyledik.
Gönül Hanım gelecek ama uçaklarda yer yok. Uzun uzadıya anlatıyorum, farkındayım ama bu şehre bir okul kazandırmak için ne türlü mücadeleler verildiğini çiçeği burnunda İl Milli Eğitim Müdürümüz ve diğer bürokratlarımız bilsinler diye detaya giriyorum.
Gönül hanımın gelmesi için İstanbul’dan Elazığ’a gelmek üzere Havalimanında bekleyen birini bulup durumu anlatarak biletini yakmasını ve kendisini İstanbul’da kardeşimin misafir edeceğini söyleyerek ikna ettik.
Konu eğitim ile ilgili olunca sağ olsun o tanımadığımız genç adam da teklifimizi kabul etmeyip benim de böyle bir katkım olsun diyerek Elazığ uçuşunu karşılıksız iptal etti.
Hayırsever büyüğümüzü nihayet Elazığ Havalimanından karşıladık, bu kez de konaklama problemi çıktı karşımıza. Zira o dönem bütün oteller doluydu.
Akgün Hotel’in müdiresi bizim için de, şehir için de istisnai bir değer olan Figen Hanımdan rica ettik, sağ olsun kendileri de yine konu eğitim olduğundan bir formül buldu ve Gönül Hanımı Akgün Otelde misafir ettik.
*
Sabah Gönül Hanım okula bir gidiyor ki okulun içi boşaltılmak üzere, sinirden ağlıyor. Dönemin Milli Eğitim yöneticilerini arıyor, yöneticiler çaresizliklerini anlatarak; “Gönül Abla geçici olarak tabelayı İstiklal İlköğretim Okuluna asacağız. Bize birkaç aylığına müsaade edin lütfen, birkaç aya kalmaz hizmet binamızı tamamlarız.” Diyorlar.
Hayırsever ablamız adı gibi gönül insanı… Tam Milli Eğitim yöneticilerinin teklifini kabul edecekken; “Bunlar hizmet binası yapamazlar abla, okul elinizden gider.” dedik ve okula tekliflerini kabul ettirmedik.
Neticede karar verilmiş, kurt kuzuyu yiyecekti.
Dönemin Valisi Sayın Çetin Oktay kaldırım’ı arayıp serzenişlerimizi dile getirerek; “Sayın Valim biz bu şehre bir okul yapılsın diye ne mücadeleler verirken, bir hayırseverin yaptığı okulu hizmet binası olarak yapmalarına müsaade etmeyin lütfen.” dedik.
Yarım saat sonra Gönül hanımla birkaç eğitim gönüllüsü oturduğumuz bir restaurantta Sayın Valimiz aradı ve müjdeyi verdi.
Allah kendilerinden binlerce kez razı olsun, Milli Eğitim Müdürünü arayıp; Gerekirse çadır kurup, çadırda çalışacaksınız ama o okula dokunmayacaksınız.” dediğini aktardığında ne kadar mutlu olduğumuzu anlatamam.
Allah’tan Gönül ablamızı haberdar edip de Elazığ’ımıza getirmişiz de okul elimizden gitmedi.
O gün Gönül Hanım Milli Eğitim Müdürünün teklifini kabul edip yaptırdıkları okulu Hizmet Binası olarak onlara vermiş olsaydı bugün Bahçelievler’de yüzlerce öğrenci Esentepe Mahallesindeki öğrenciler gibi eğitim mağduru olacaklardı.
Ve o gün o okul, hizmet binası olarak kullanılsaydı ne bu şehre bir hizmet binası yapılırdı ne de hayırsever Gönül ablamızın gönül kırgınlığı giderilirdi.
Ki hala üzerinden 2 buçuk yıl geçmesine rağmen Esentepe İlkokulunu yapamadıkları gibi kendilerine bir Hizmet Binası da yapamadılar.
Gönül ablanın gönül kırıklığını da gideremediler. Birkaç yılda bir okul yaptıran Gönül İhsan Tangülü çifti ne yazık ki Elazığ'a yaptıracağı Anaokulu düşüncesini değiştirdi ve duyduğumuza göre o Anaokulunu Trabzon’a yaptıracakmış.
Oğlum deyip çok sevdiği, onun da anne mesabesinde sayıp hürmette kusur etmediği dönemin Elazığ Valisi şimdiki Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı, Elazığlıların da adamın hammaddesi olarak tanımladığı Sayın Murat Zorluoğlu’nun hatırı için.
Sebebini bir sonraki yazımda kaleme alacağım.
Tekrar gelelim sadede, aynı depremin sonuçlarından biri de Esentepe İlkokulu…
Aynı yöneticilerin kurbanı olan bu okul da 2 buçuk yıl önce yıkıldı, yapılacak denildi ama ne yazık ki hala yerinde yeller esiyor.
Mahalle sakinleri mustarip, çocuklar mağdur, eğitim sıkıntılı.
100’ün üzerinde ilkokul çocuğunu, yeni dönemde bir başka mahalledeki okula gönderilmenin hesapları yapılıyor, ki; o okulun da fiziki yapısı sadece kendi hinterlandındaki çocuklar için yeterli.
Bunun bilincinde olan Esentepe Mahalle sakinleri, özellikle de Esentepeli kadınlar haftalardan beridir, mücadele ediyorlar okullarının yeniden yapılması için.
Tıpkı hayırsever Sayın Gönül Tangülü gibi.
Önlerinde bir Gönül Abla örneği var, nasıl ki Gönül Hanım İstanbul’dan gelip okuluna sahip çıktıysa onların da kendi yerleşkelerindeki okullarına sahip çıkacaklarına inanıyorum.
Daha doğrusu Elazığ’a tam hakim bir konumda olan okulun 7 dönümlük arsasına sahip çıkacaklarına inanıyorum.
Çünkü Esentepe’de bir tane değil, eğitim gönüllüsü olan 10’larca Gönül Abla var.