Her deprem, her sel baskını, her yangın kaderdir.
Yaşadığımız her felaket bizim günahlarımızın karşılığıdır.
Giriş cümlesini açarak yazıya devam edelim.
Evet Günahlarımızın karşılığını yaşıyoruz.
ALLAH, kader yazmaz.
ALLAH, İnsan hayatına müdahil değildir.
ALLAH, hiç kimseyi sen illa da şu işi şöyle yapacaksın diye zorlamaz.
ALLAH yaratıcı olarak tüm evreni bir kanuna göre yaratmıştır.
Arapça bu kanuna şeriat denir.
Bizim bazı ahmakların anlayışı ile, bizlere dayatılan şeriat değildir bu kanun.
Örnek olarak verecek olursak.
Yer çekimi bir kanundur, dağın tepesinden atlarsan yere çakılır ölürsün.
Elini ateşe sokarsan yanarsın.Ateş yakıcıdır.
Evlerinizi dere yataklarına yaparsanız ya sel basar, yada bir sarsıntıda çöker.
Bunun gibi sayısız kanun, doğal işleyiş sayabiliriz.
Bile, bile bu doğa kanunlarına karşı çıkmak serbest bırakılmıştır, Allah bu ihlalleri yaptığımızda elimizi, ayağımızı bağlamaz.
Sadece önceden uyarır, aklımızı kullanmamızı salık verir.
Deprem, sel gibi olaylar, bu doğal yasaların sonucudur.
Bu doğal yasaların varlığı, yaratıcının bizlere felaket gönderdiği sonucunu doğurmaz.
Günah kavramı bilinçli olarak, dinler tarihinde, hep saptırılıp, hep amacı ve hedefinden koparılarak anlatılmıştır.
Çoğu zaman da sulandırılıp, dar bir kalıba sokulmuştur.
Günah çok dar bir kalıpta, şarap içti, kumar oynadı, namaz kılmadı, oruç bozdu, zina yaptı şeklinde sunularak, esas büyük günahlar perdelenmiştir.
Bunlar, kişisel günahlardır, öyle yorumlanmalıdır, yapana zarar verir, zararlı olduğu için yaklaşılmaması önerilmiştir.
Kuran mantığında esas büyük günahlar, topluma, insana, insanlığa, doğaya zarar veren, bunların bozulmasına, toplu olarak kötü etkilenmelerine sebep olan fiillerdir.
Örneğin, Kamu malını çalıp, çırpmak, mal biriktirmek, insanları açlığa, sefalete sürüklemek büyük günahlardandır.
Buna eski lisan ile Umumi Beliyye denir, Yani Umumi bela!
Güncel bir örnekle devam edelim, Deprem güncelliğini koruyor, insanlar öldü, binalar çöktü, maddi ve manevi tahribat çok fazla.
Bu zararı yapan deprem değil, kader hiç değil, Allah hiç müdahil değil.
Bu sonucu biz yarattık, bu kaderi biz yazdık, felakete biz sebep olduk.
Balçık zeminlere, dayanıksız, iğreti binalar yaptık, demiri, çimentoyu çaldık, bir felaketi bilinçli olarak inşa ettik.
Çok yalancı ve sahtekarız.
Bizim günahlarımızı, ALLAH'a havale ediyoruz, bizim cinayetlerimize faail olarak ALLAH'ı gösteriyoruz.
Bunu cahil birisi yapsa, olabilir cahildir, anlamaz bu işlerden diye hoş görülebilir.
Fakat, bu edepsizliği, bilinçli olarak, eğitimli, okumuş yazmış, İlahiyatçı, yönetici yapar ise, yapılan bu iş, en hafif bir ifade ile edepsizliktir.
Evet deprem bir kaderdir, O kader doğal yasalardır, yer altındaki faylar hareket eder, etmiştir, ediyor ve edecektir, bunu engellemek şu an mümkün görülmüyor.
Bu gerçek doğa kanunu, yani genel şeriat yasaları, ortada iken, bu yasalara, bu şeriata muhalefet ederek, çürük bina yapmak, çürük zeminleri imara açmak ve felakete çanak tutmak cinayettir, Allah tarafından yazılı kader değildir.
Bu sonucu, yani kaderi biz yazdık, ama edepsizlik ediyoruz, ALLAH bu felaketi gönderdi diye, ALLAH'ı cani ilan ediyoruz.
Hayır, cani biziz, katil biziz, kaderi yazan biziz.
Bu gerçeği bile bile, edepsizlik edip, yalan söyleyen de biziz.
Felaketin sebebi, bizim doğal yasalara isyan eden büyük günahlarımızdır.
Mini etekli kız, 8 yaşında evlendirilmeyen çocuk, başı açık kadın, şarap içen sarhoş bu işlerde, yani doğal felaketlerde çok masum, felaketin sorumlusu değil.
Felaketten Korunma, doğal yasalara, genel şeriata uymakla mümkündür.
Bir siyasinin dediği gibi ''Enkazdan, baş örtüsünü örtmeden çıkmak istemeyen O kadının imanı bizi korudu'' şeklindeki anlamsız bir din anlayışı ve korunma mantığı, sadece magazindir.
ALLAH'ın korumadığını, bir kadının edebi ve kişisel ameli korumaz, koruyamaz.
Sarhoşa, mini etekli kıza iftira etmeyin.
Tesettüre verdiği önemden dolayı, O Saliha kadına da kurtarıcı muamelesi yapmayın.
ALLAH'ı felaketin faili olarak göstermeyin.
