Kadın sözcüğünün  anlamını bulduğu ve lügatimdeki karşılığına varlığını teşmil ettiği zatı şahane, fonda “Yol’a Düş” ve “Mavi Türkü” var.

Kalpte sen var kocaman, masmavi…

Daha ne olsun?

Mavi demek; umuttur, özgürlüktür ve göğünde alabildiğine süzülmektir.

 Dalında açmaktır rengârenk, göğünde süzülmektir kanat kanat, göğsünde uyumak ve huzurunda huşu içinde kalmaktır.

Şimdi çayı demleyip de seni içmemek elde mi?

Demli bir sen nasıl da gider çayın yanında.

Bilmem çay mı kaçak tadında, sen mi ona kaçak bir tat katıyorsun?

Efkâr efkâr seni düşlüyorum.

Yüreğim yırtılır da diken olmaz yüreğimi.

Avaz avaz seni haykırıyorum içimde.

Ses tellerim kopar da bağlayan olmaz.

Işıklar kapalı…

Alaska uyuyor.

Dışarıda hafif bir rüzgar var.

Yalnızlığın ortasında bir sen çiziyorum tahayyülümde.

Nasıl da  mavi oluyorsun karanlığıma, nasıl da maviye boyuyorsun eksik yanlarımı?

Ömrümün eli fırçalı kadını mısın sen kimseye görünmeden her sabah mütemadiyen üstümdeki göğü maviye boyayan?  

Nasıl da mesut olur seni gören göz uyandığında?

Nasıl da umutla bakar yaşama?

İçindeki çocuksu sevinci taşırsın gözlerinden gözlerime ve anlam katarsın kelimelerime.

Gözlerinde gözlerimin izi var kadın, bak da gör bir zahmet.

Gözlerimde gözlerinin izi var, yıkamıyorum bu yüzden gözlerimi her sabah silinmesin diye.

Hani şarkıda geçiyor ya:

“Al eline gök fırçayı

Göğümü maviye boya” diye umuda kat beni, dinginliğe ve senliğe.

Kelimeler kifayetsizdir bu demde Orhan Veli ağzıyla ya da Ahmet Arifçe:

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.

 Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,

Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…

Ve zehir – zıkkım cıgaram.

Gene bir cehennem var yastığımda,

Gel artık.”  kıvamında bir haleti ruhiye içinde bir nevi kalbimi neşterle yarıyor içinde saklı duran sana dair Mücevheratlardan bir kolye yapıyorum ak gerdanına.

Ben buna güvercin gerdanlığı diyorum.

Bu, güvercinlerin boynunda bulunan halka biçimindeki tüylerdir.

Klasik İslâm edebiyatında, boyna geçen ve ölünceye kadar çıkmayan aşk zincirinin sembolüdür.

Anla boynundaki gerdanlığı ve sana olan hayranlığımı.

Bu naçizane satırlar sanadır kalbimin avazesinde semaya yükselen ve maviliklere adını nakşeden.

Nakkaşı olmak isterdim, ömrünün en güzel anlarını toplayıp başından aşağıya bir çiçek demeti gibi boca etmeyi…

Sonra çiçekler arasında gül yüzünü bulup diğer çiçeklerden gül yüzüne çerçeve yapmayı…

Ömrümün en göz alıcı duvarına da bir tablo gibi asmayı…

Gözündeki ışıltıyı gökteki  en parlak yıldıza teşbih ediyor ve karanlığıma bir fener olarak kabul ediyorum.

Gözlerinin ay ışığında bunu görüyor ve bir nevi kendi karanlığımın en koyu vaktinde senin kalbinden gözlerine yansıyan ve oradan da bana tesir eden iç aydınlığına bir nevi yurdunu arayan bir mülteci gibi sığınıyorum.

Bakışından eksik eyleme beni. Karanlıklarda bir başıma “koma” ki olmayayım “koma!”

Dudağının kıvrımına konan bir buse olmak isterdim yok yok gül yanağının sağ tarafında bir gül goncası gibi açılan gamzen olmak isterdim; ikametim olaydı gamzen her güldüğünde yanağının sadece sağ tarafında ortaya çıkan ve senin bile farkında olmadığın bir parçan…

 Düşünsene sırf bu yüzden gülümsemeyi eksik etmezdin gül yüzünde.

Bir anne nasıl bebeğini taşırsa karnında ve onun orada olduğunu bilip nasıl mutlu olursa sen de güldüğünde yanağında ortaya çıktığımı bilip mutlu olursun.

Aynalar beni sana gösterirdi, yansırdım her baktığında o sırlı camlara ve alabildiğine gülümserdim sana.

 “Yârin yanağından gayri”  diye başlayan şiirler yazardım sana çünkü paylaşılmayan şeyler vardır senin gül yanağın ve o yanağında ortaya çıkan bu dünyanın enfes güzellik olaylarından biri olan gamzen gibi.

Fonda “Yol’a Düş” ve “Mavi Türkü” var.  Kalpte sen var kocaman, masmavi…

Hani böyle de gelinmez vakitli vakitsiz akla. Geliniyorsa bunda da bir hayır vardır diye düşünmen gerek. Kolay değildir düşmek bir kalbe, doğmak bir gönle.

Al eline beni, maviye boya ömrünü.

Deniz ol boğulayım sende.

Çöl ol susuz kalayım, uçurum ol düşeyim, sonsuz ve pürüzsüz bir mavilik olayım süzüleyim ömrüne.

Şimdi kalkıp da sana yürümek vardı, koşmak, uçmak…

Maviliğinde yitip gitmek vardı, gülüşünde kendimi bulmak ve sesinde huzura ermek…

İstersen yele ver beni, bir tüy gibi rüzgarında kaybolmak isterdim.

İstersen ele sat beni, bir ömür boyu hasretinle yanmak isterdim.  İstersen ateşe at beni külümden yeniden doğmak isterdim.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol