Harputumuzun Elazığ için ne kadar kıymetli bir noktası olduğunu her fırsatta dile getirerek dikkat çekmeye çabalıyoruz.
Kendimizi bildik bileli Şehrimizin gelişmesi için elimizi taşın altına koyarak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Bu nedenle kıymetli şehrimizi gezerken tarihi dokusu ve önemi ile Harput’a ayrı bir anlam yüklemenin kimseyi kırmayacağını düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde Harput dan aşağı doğru inerken yeni mahalleler kurulduğunu görüyorum.
Mahalleler bir şehrin ana ruhu, özü ve çekirdeğidir.
Hayatın ve o hayatın içinde yer alan hikayelerin iç içe geçmiş halidir.
Bu nedenle mahalleler belli bir hayat tarzıdır.
Hepsinde de öte bir şehre mahalle kurmak insan ilişkilerine ortam hazırlamak demektir. Mahalle kurmak şehir kurmak demektir. Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim yeni mahaller aslında eski ancak Harput, onlardan daha da eski.
Seko mahallesi, Rızaiye Mahallesi, İzzet Paşa Mahallesi, Rüstem Paşa Mahallesi, Mustafa Paşa Mahallesi, Nailbey … bu yeni mahalleler kurulunca asıl yerleşim yeri olan ve tüm dünyanın az da olsa tanıdığını düşündüğüm Harput’un etekleri boş kaldı.
Harputumuz imara açılmış ve depreme dayanıklı evler yapılsa idi Elazığ’da yaşanan depremler neticesinde herhangi bir yıkım ya da ölüm meydana gelmezdi.
Şehrimizin kıymetli yöneticileri Fırat Üniversitesi gibi dünya çapında tanınan bir üniversitenin hocaları ile işbirliği yapsaydı muhtemelen şehrimiz çoğu yönü ile örnek bir şehir olurdu.
Sürsürü gibi altı su olan bir yeri imara açmak, fay hattının yoğun olduğu zeminlere yüksek binalar dikmek şehri “beton şehir” haline dönüştürdü.
Allah muhafaza bir deprem anında kaçacak, sakinleşecek bir alan Elazığ merkez de çok çok az.
Maraş depremi işte bu gerçekliği yüzümüze vurdu.
Bu nedenle “Harput’un imara açılması” konusu aslında günün şartlarında temel bir ana madde konusu.
Eskiler bilirler Abdullah Paşa Mahallesi geçmiş tarihlerde sakin, tek katlı binaların olduğu bir mekandı.
Hatta bu nedenle ismi “bin sekiz yüz” evlerdi.
Aynı şekilde yine bahçeli evlerde tek katlı, kendi halinde bahçeli evler vardı.
Oralardan geçtiğimizde Elazığ’ın ne kadar sakin ve özgün olduğunu düşünürdük ve bu, bize ilham verirdi.
Şimdilerde şehir merkezinde yapılan yeni binalar en az 10 katlı, başlarda çoğu bina 5 katlı idi, 5 kattan 8 e, 8 den 10, 10 dan 15 e derken sayı çoğaldıkça çoğaldı.
Şehrimizi dağların eteklerine, ovaya indirerek tarıma, hayvancılığa, iyi niyete sekte vuruldu.
Yüksek binalar görüntü kirliliği yaratırken ardında çok daha önemli bir sorun yaratıyor “hava sirkülasyonu engeli “.
Şehirdeki evler yükseldikçe ortaya çıkan salınımlar havayı da etkiliyor.
Bunun getirisi olarak pek çok sosyolojik, psikolojik konular var ve bunlar çok önemli konular.
Her şeye rağmen iyi niyetle hayata devam etmek istiyoruz, ancak bakıyoruz ki Elazığ “beton şehir” olmaktan öteye gidemiyor. Şehir sürekli olarak aşağı çekiliyor.
Sokaklar dar, kaçacak, sığınacak bir yer yok.
Camilerin minareleri görünmüyor, Camilerin yanında 10 katlı devasa binalar.
Cami ile evler birbirine karışmış.
Sokaklarda bir düzen yok.
Bir bina ilerde, yanındaki geride bunlara kim, hangi düşünce ile ruhsat veriyor anlamış değiliz.
İstasyon caddesi ve Hastane caddesi de artık cadde olmaktan çıkmış hala deprem etkisi ile bizi karşılıyor.
Buralarda bulunan boş araziler ne olacak?
Bir an önce kentsel dönüşüm uygulaması yapılması gerek.
Bu şekilde hem kendi içimizde hem de şehrimize gelen misafirlerimize bir güzellik sunamıyoruz, her şey havada öylece asılı kalmış.
Elazığ’ımızı yeniden şahlandırmak için Elazığ Belediyesinden ricamız şehrin belirli noktalarında acil zamanlar için toplanma merkezleri, alt ve üst yapısı tamamlanmış yerlerin bir an önce hazır hale getirilmesidir.
Kahramanmaraş depreminde bu alanların hayati önem taşıdığına maalesef ülke olarak hep birlikte şahit olduk.
Bu anlamda Belediye Başkanımızın vatandaş olarak bizlerin çağrısına önem vereceğine güvenimiz tamdır.
Yaşadığımız zor günleri hep birlikte omuz omuza aşacağız.
Tüm ülkemize geçmiş olsun.