Bizde “Hasbihâl etmek” diye bir sözcük vardır ve aslında son derece ihtiyaç duyduğumuz bir eyleme karşılık gelir.
İnsanlar biraraya gelip hâllerini birbirlerine anlatarak bir nevi rahatladıklarını ifade ediyor bu sözcük.
Konuşmak, anlatmak ve dinlemek insanları rahatlatıcı eylemlerdendir.
Bugünlerde herkesin şikayetçi olduğu şey “kimsenin insanı dinlememesi” değil midir? Konuşan çok, dinleyen yok; konuşan çok anlayan yok...
O hoş sohbetler ise şimdilerde pek kalmadı gibi.
Bakıldığında cafeler, eğlence merkezleri vs yerler hep dolu dolu ancak çoğu insan oturduğu masadaki insanlarla çok az iletişim kurmakta.
Kurulan o kısa iletişimin de belli başlı konusu oluyor.
Herkes kendini telefonun ekranına gömerek bir devekuşu edasıyla oturmakta.
İçilen bir fincan kahvenin fotoğrafını paylaşmak, mekanın adını etiketlemek ve altına da anlamsız bir cümle yazmak karşısındakiyle muhabbet etmekten daha cazip geliyor.
Mekanların hepsi yalnız insanların kalabalığıyla dolup taşıyor.
İnsanlar kelimelerle bağını uzun süreden beri koparmış gibi.
Dilden çıkan sözcüklerin çoğu manasız ve bir kalıp halinde çıkmış gibi.
Gözler ise bir başkasının gözleriyle temas etmeden kapanıp gidiyor günün sonunda.
İnsanların ve özellikle gençlerin heybelerindeki kelime sayısı oldukça azalıyor günden güne.
Kendilerini ifade edebilmekte bile yetersiz kalıyor neredeyse.
Bunun en büyük sebebi ise okuduklarıyla değil de duyduklarıyla konuşmalarıdır ki maalesef okumaya da pek zamanları yok(!) Çoğunun kullandığı sözcükler bir yankı gibi ondan ona doğru sekip gidiyor ve bir boşlukta kayboluyor.
Okudukları kitapların hep aynı tarzda olması da bu hazineden yararlanamamalarına sebep oluyor.
Şiirde gizlenen o derin manayı anlamıyorlar, romandaki o harika tasvirleri zihinlerinde canlandıramıyorlar...
Kitap okumak çoğu için boşa zaman harcama eylemi gibi geliyor ya da o manada kullanıyorlar.
Popüler kitaplar alınıp okunur oluyor sadece, edebi özelliğe dikkat edilmeden.
Çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da kendi beğenisinden çok başkalarının beğenisine uygun hareket ederler.
“Bu kitap çok okunanlardan!” diye bir etiketi duyduğunda sorgusuz sualsiz alıp okumaya koyulur sırf bir ortamda bunu okudum diyebilmek adına. Bir kitapçıda da bunun tam tersi bir yazı yazılmıştı.
“Çok okunması gerekenler!” diye...
Yazının başında belirtmiştim hasbihâlin, hoş sohbetin bir tadının kalmamasının nedeni işte bu yetersiz kelime hazinemizden geliyor.
İnternet çağında kullanabileceğimiz kelimeler her geçen gün azalmakta, adeta sınırlandırılmakta ve bununla beraber o sanal dünyada kendimize oluşturduğumuz ardakadaşlıklar, dostluklar gerçeklikten çok uzakta kalıyor.
Böyle olunca da o sosyal medyadan çıkıp gerçek sosyal arkadaşlarla buluşunca arada sırada, doğal olarak kelimeler de yardımcı olamamakta.
Belki de çok fazla suistimal edildikleri için onlar kanatlanıp zihin dünyamızdan kaçıyordur.
Kelimelere sahip çıktığımız kadar kendimize, kültürümüze, geleneğimize sahip çıkarız.
Yoksa hepimiz belliği doldurulmaya hazır bir bilgisayardan farksız oluruz.
İstedikleri kelimerin dışında konuşacağımız veya yazacağımız herhangi bir kelime olmaz.
Muhabbet, hayatın derdine karşı en güzel silahtır.
Bir dostun muhabbeti birçok şeyden daha değerlidir...
Muhabbeti hoş insanlarla karşılaşın...