Hasan, askerliğini bitirdikten sonra küçük dağ köyüne geri dönmüştü.

Uzun boylu, yanık tenli, yakışıklıydı delikanlı.

Dalgalı, sarı saçları alnını bir perde gibi kapatıyor, iri, yeşil gözleri yanık tenine çekici bir hava katıyordu.

Delikanlı köyün bütün kızlarının hayallerini süslüyordu.

Ne zaman dıșarı çıksa, kızlar balkonlara, pencerelere çıkar, iç çekerek onu izler, hayaller kurar, kendilerinden geçerdi.

Ancak Hasan'ın gönlü Zeynep'teydi.

Onu her șeyden, herkesten çok seviyordu.

Bir gün onunla evlenmenin hayalleri, içindeki umudunu da her dem taze tutuyordu.

Zeynep; beyaz tenli, güleç yüzlü, şirin bir köy kızıydı. Yazmanın kapatamadığı uzun, siyah örgülü saçları kalçalarına kadar uzanırdı. İnce beli, dolgun dudakları diğer kızlardan farkını ortaya koyuyordu.

Eskilerin tabiriyle 'hanım ağa mayası' olan bir endam ve tavırla dikkatleri üzerinde toplasa da, O bu ilgiden pek hoșlanmaz, çoğunlukla da utanır, bu tür konuların konuşulduğu sohbetlerden de kaçardı. Genç kız da Hasan'a karşı boş değildi, ancak yaşadıkları köy ve törenin getirdiği ağır yaptırımlardan da korkardı.

Bu sebeple etraf ne der kaygısını içten içe önemseyen bir yapıyla tedbirli davranır, namusuna söz gelsin istemezdi.

Hele temsil ettiği aşiret adına kendi yüzünden zarar gelmesi, en çok korktuğu şeylerin başında gelirdi.

Genç çift ne zaman köy dışında bulușmaya çalıșsa, Zeynep görüşmeyi kısa tutmak ve etrafa yakalanmamak için büyük çaba sarf ederdi.

Delikanlı Zeynep'in bu konudaki hassasiyetini biliyordu ve bundan hoşnut değildi ama yine de ondan bir türlü vazgeçemiyordu...

Bu buluşmaların birinde Zeynep, bu kaçamak bulușmalardan duyduğu rahatsızlığı sonunda daha keskin ve net cümlelerle dile getirdi: "Bak Hasan, bu böyle olmayacak.

Artık gelmeyeceğim buraya, haberin olsun.

Biri bizi burada görürse, rezil oluruz.

Biraz beni düşün.

Babamın yüzünü yere eğdiremem...

İsteyeceksen, usulünce aileni gönderip istetir, bu ișin adını resmi olarak koyarsın.

Aksi halde buraya bu, son gelişim, bilesin."

Hasan'ın tüm iyi niyet ve ikna çabaları sonuçsuz kaldı.

Genç kız kararlı adımlarla çekip gitti.

Hasan, genç kızın arkasından öylece bakakaldı...

O günden sonra genç çift günerce görüșemedi.

Hasan için bu hasretlik ölümden beterdi.

Evlerinin yakınlarına onu bir kez olsun görebilmek için çeşitli bahaneler üretip gitti ama Zeynep'i bir türlü göremedi.

Genç kızın hasreti delikanlıyı canından bezdirmiști.

Ne yapacağını günlerce düşünüp durdu...

Hasan evlenmeye henüz hazır değildi.

Bir işi, kıyıda köşede birikmiş parası yoktu.

Zeynep'i bu yokluğa gelin getirmek istemiyordu.

Evleri yeterince kalabalıktı.

Kardeşleri, ablaları, annesi, babası ve dedesiyle aynı evde yașamak hiç kolay değildi.

Ne olursa olsun Zeynep'i rahat ettirmek istiyordu.

Genç kızın baba evinde yașadıklarını biliyordu.

Bu nedenle ona, evlendiğinde de aynı sıkıntıları yaşatmak, aynı yokluğu tattırmak istemiyordu.

Zeynep'le her șey farklı olsun, birliktelikleri bir anlam kazansın, kendilerine ait bir hayatları ve özel'leri olsun istiyordu.

Kapı eșiklerinde banyo yapmak, ahırdaki tuvalete elinde ibrikle gitmek istemiyordu artık.

Evinde özgürce giyinmek, Zeynep'le sarmaş dolaş oturmak, onunla televizyon seyretmek, karşılıklı çay içmek, zaman kaygısı olmadan uyumak ve etrafa yakalanma korkusu olmadan yaşamak istiyordu.

Evinin her köşesinde onunla șakalașmak, yaramazlıklar yapmak, ona evde istediği kıyafetleri giydirmek istiyordu...

Bütün bunları baba evinde yapmasına olanak yoktu.

Peki ne yapacağım? diyerek günlerce, gecelerce düşündü, düşündü ama bir çözüm yolu bulamadı...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol