"İtten aç,
Yılandan çıplak...
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü, Dost gülücüklü Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun,
hayın,
çıyansı...
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık..."
Diyordu Ahmet Arif, Ay Karanlık Şiirinde...
Hayatı, sevdayı, yaşayabilmeyi bu kadar güzel anlatan biri daha olmuş mudur, bilmiyorum ama her dizesi kurşun gibi yüreğe dokunacak türden bir şiir bu...
Dünyanın aldatıcılığı, kişiyi kendine esir edişi ve kişiye hükmedişi üzerine çok çarpıcı dizeler...
Dünya, adeta sen bir hiçsin, aslolan benim, diyor ama sesini duyuramiyor.
İpleri başkasının elinde olan bir kukla gibi, yönlendirilen nice hayatlar...
Sen, gerçek anlamda sen olamamışken, üstadın dediği gibi: "bir büyük boşlukta bozuldu büyü..."
Hayatımızdaki tüm boşlukları hep başkalarının telkinlerinin doldurması ne büyük acı.
Bu hayatta kendin olamamak, kendince yaşayamamak, sana aitliği sahiplenememek...
Başkalarının dayatmasıyla heba olan nice hayatlar, kullanılamayan nice beyinler...
Kulaklarınızda hep başkalarının dizelerini sahiplenmeyi erdem sayma...
Size sürekli ne yapmanız gerektiğini fısıldayan itici güçler ve buna çanak tutan etrafınızda biriktirdiğiniz ve adına 'dost' dediğiniz sahte kahramanlar...
Size ait olmayan cümlelerle başkalarının sizin adına verdiği kararları sahiplenme hastalığınız...
Bir bakıma, baş olmak yerine kuyruk olmayı tercih etme hasleti...
Kimse ben masumum diyemiyor, dememeli de.
Çünkü değil...
Herkesin elleri kirli.
Bir ömür boyu ellerindeki bu kiri temizleyememişler...
Günahların, kabul edilişiyle kanıksanması ve üzerine yeni günahların işlenmeye devam edilmesi...
Ve her sabahın bir akşamı olacağına koşulsuz inanç...
Oysa birgün bu hayat sizin için de "ve perde" diyecek.
Bu gerçeğin bilincinden bihaber, hiç ölmeyecekmiş olgusuna sıkı sıkıya bağlı yaşamak...
Bizi mahfeden, Züğürt Ağa'da Şener Şen'in söylediği gibi:"domateslerin telefi" değil, bizim tapacak derecede sahiplendiğimiz dünya aşkıdır...
Tevfik Fikret'in dizeleriyle bitireyim yazıyı: "Yiyin efendiler, yiyin, Doyuncaya, patlayıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin.
Bu hanı iştiha (doyumsuz sofra) sizin..."