“Ölüm, kalanın yüreğine emanet bırakır ayrılığın keskin acısını.”

Her zaman kalan için acıdır ölüm; gidenin pek umrunda değildir ki artık dönüşü olmayan bir yola girerek dünyaya dair ne varsa bırakıp gitmiştir zaten. Bu açıdan bakarsak aslında Gazze’de insanların yaşadıklarını, düşmanın onlara yaşatmak istediklerini daha iyi anlayabiliriz. Katledilen onca insan değil de onların acısını yaşayan, yasını tutanlardır asıl cezalandırılan ki

“Ölüm, her türlü acının son bulduğu bir başlangıçtır.” 

Bundan daha öte bir eylem yoktur bu yalan dünyada. Çocukları öldürmeleri de bundan kaynaklıdır esasen. Çünkü evlat acısının ağırlığını taşıyabilecek bir sözcük yoktur hiçbir dilde. Sözlüklerde karşılığı olmayan bir acının ağırlığı, yaşamayanlar tarafından bilinemez. Böylesi acılar yaşatarak insanların dirençlerini kırmaya çalışıyorlar ancak unuttukları temel ve sarsılmaz bir şey var “iman!”

Böylesi büyük acıların karşısında dimdik ayakta kalabilmek imanla, inançla iligili olabilir ancak yoksa başka bir açıklaması olamaz. Onların güçlü silahları bu “iman”ın karşısında elbet bir gün yenilecektir. Herkes acısını içine atıp üzerlerine çöken karanlığın ellerinin kalkacağı günü sabırla bekliyor. Dağların ardından onlar için doğacak olan o günün şafağını bekliyorlar. Onlar için gün muhakkak doğacaktır ancak bizim için bunu diyebilir miyiz?..

Bizler her şeye rağmen hayatlarımıza devam ediyoruz. Kimimiz gözlerimizi kapatarak, kimimiz kulaklarımızı tıkayarak yaşanılanları görmezden gelebileceğimizi düşünerek her gece başımızı yastığa koyuyoruz, sabahını göreceğimizin belli olmadığı bir sabah için. Ancak ne kadar uğraşırsak uğraşalım hâlâ sahip olduğumuz (varsa tabi) vicdanımızın sesini kısamayız. O bıkıp usanmadan kendini bizlere duyurmaya çalışacaktır. Bazen çok yüksek çıkacaktır sesi, bazen de bir fısıltıya dönecektir ancak hiçbir zaman susmayacaktır. O yüzden elimizden ne geliyorsa onu yapmaya özen gösterelim, en basitiyle hiçbir şey yapamıyorsak bile dualarımızı dilimizden eksik etmeyelim. Dilimizden dökülecek bir söz bile olsa onu söyleyip insanların içinde bulundukları zor durumu duyurmaya çalışalım. Hiçbir şey için olmasa bile vicdanımızın sesini kısmak için yapalım!..

Kendi vicdanınızın sesine kulan verin, onun hâlâ duyabiliyorsanız vaktiniz var demektir ancak orada koca bir sessizliğin hükmü sürmeye başlamışsa eğer insanlığınızı yitirmişsinizdir. 

Tolstoy’un çok güzel ifadesi vardır,
“Acı duyabiliyorsan canlısın, başkalarının acısını hissedebiliyorsan insansın.”
Hiçbir ölümü herhangi bir fikre bağlamayın. Ne siyasi bir düşünceye, ne dini bir inanca, ne ırksal bir yapıya!.. Çocukların öldürüldüğü coğrafyalarda bütün düşünceler manasını yitirir. Gözyaşının rengi dökülen gözün renginden tamamen bağımsız olarak aynıdır. İnsanların acılarını duymaya çalışın ve onun için bir şeyler yapmaya çalışın!..

Şimdi şu soruyu kendimize soralım,
Bizler sadece yaşayan bir canlı mıyız yoksa hâlâ insan kalabildik mi?..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol