14 Mart 2020 tarihinden beri Korona virüsünden dolayı kendimizi evlerimize kapattık. Kimileri eve gönüllü kapandı, kimileri de kısıtlamalardan dolayı kendilerini eve kapatmak zorunda kaldılar. Büyük şehirlerde hafta sonları uygulanan kısıtlamalar yine bazılarını sıktı, bazıları ise gerekliliğine inandı.
Ramazan Bayramında Elazığ’da kısıtlamalar tüm Türkiye’de olduğu gibi 4 gün uygulandı. Doğrusu beklediğimiz ve mutlu olduğumuz bir uygulama oldu. Biliyorum ki; bayramda kısıtlama uygulanmasaydı, bayramlaşma eskisi gibi olmasa da büyükleri bilinçsizce ziyaret edecekler mutlaka olacaktı. Büyüklere verilebilecek en büyük zarar olacaktı. Yerine teknoloji kullanılarak dijital dünyada görüşmeler yapılmıştı. Kısıtlamanın bittiği gün saat 24.02 de araçlar yollara çıktı. Sanki araç içerisinde bekleyip o saatte kontağı açtılar. Şaşırmamak mümkün değil. Önceden bilgilendirildiği için insanlar zaten gerekli ihtiyaçlarını temin ettiklerini düşünüyorum.
Eğitim öğretim uzaktan eğitim yani dijital ortamda yapıldı. Sınavlar yine uzaktan yapılmaya devam ediliyor. Toplantılar dijital ortamda yürütülüyor. Mutlaka bazısı yüz yüze yapılan faaliyetler gibi etkin olmasa da programlar gerçekleştirildi. Mesela Ankara’da yapılan 2 saatlik toplantı için eğer uçak saatleri denk düşmüyorsa bazen 2 günü Ankara’da geçirmek gerekiyordu. İş verimliliğinden çalınan süre olarak düşünülebilir. O toplantılar şimdi farklı teknikler kullanılarak dijital eş zamanlı yapılmaktadır. Elbette yüz yüze olmanın da etkileşim anlamında getirisi de var.
1 Haziran itibarıyla Beyrut’ta olmamız gerekiyordu. Bu tarih itibarıyla 8. Uluslararası Adli Bilişim ve Güvenlik Sempozyumu (ISDFS 2020) etkinliği düzenlenecekti. Bildirilerimiz ile katılacaktık. Pandemi süreci her etkinliği olduğu gibi bu etkinliğide etkiledi. ZOOM programı kullanılarak birçok ülkeden katılım sağlandı ve bildirilerin sunumu yapıldı. Gerçek ortamda yapılan sempozyumlarda mutlaka etkileşim daha anlamlı ama teknolojiyi kullanabildikten sonra engeller aşılabildi.
Kısıtlama süreci aile içi etkileşimi de etkiledi. Eşler dahi kesintisiz belki bu kadar birlikte kalamamıştı, alışkanlıklarımızı etkiledi. Kendisine uğraş bulanlar için sıkıcı olmayan yaklaşık 2,5 ay geçmiş olsa da evde uğraşı olmayanlar için sıkıcı ve tedirgin edici süreçti.
Televizyon kanallarında verilen haber müjdeli haber olarak algılandı. 1 Haziran 2020 tarihinde yeni normal hayata geçiş yapılacaktı.
Doğrusu 2,5 aydır iş yerleri kapalı olan, ekmek teknelerini kapatanlar için elbette müjdeydi. Ekonominin canlanması için elbette müjdeydi.
Asgari maaş ile çalışıp da üstüne üstlük işsiz kalanlar için elbette müjdeydi.
Özlediğimiz özgürlüğe geçiş gibi düşündüğümüz için elbette müjdeydi.
Başka şehre herhangi bir nedenden dolayı gidip orada kalmak zorunda olanlar için elbette müjdeydi. Özlediğimiz insanları kurallara uyarak göreceğimiz için elbette müjdeydi.
Bence en güzel müjde şu: Ülkemiz bu sıkıntılı günlerden geçerek en az vefat ve vaka sayısına ulaşmanın müjdesiydi.
Bitmiş değil, sadece vefat edenlerin sayısı azaldı. 1 Haziran gün itibarıyla 23 vefat. Mutlaka ateş düştüğü yeri yakar, ama bir çok ülke ile kıyaslayınca geleceğe daha umutla bakıyoruz.
Bütün bu müjdeli gelişmelere rağmen korkmuyor değiliz. Adını yeni normal hayat mı deriz? Normalleşme mi deriz? Korona virüs sonrası sosyal yaşam mı deriz? Hijyen başta olmak üzere insanların maskeli ve fiziksel mesafeli olmaları gerektiğini artık sindirmemiz gerekir.
Yeni normalleşme dediğimiz, ne kadar süreceği belli olmayan sürecin ilk gününde evimden sadece 1 km mesafede yaptığım alışverişten korkarak döndüm. Evet, bir an insanları kalabalık görünce “ohh be yavaştan eski yaşantımıza geçeceğiz” gibi düşünüp mutlu oldum. Ama gerçeği düşününce karamsarlığa düştüm.
Zorunlu olmasına rağmen bazı insanlarda ya maske yok, ya maske boyun bağı gibi boyunda, ya çenede, ya sadece ağız kapalı burun açık, ya elinde sallıyor, ya elinde düzelterek cebine bırakmak için toparlıyor. Bu kadar rahat olmayalım. Maske şehrimizde zorunlu, ama takmayanların çoğunluğunu görünce hiç de değil gibi. Yani güvenlik bizim maske takıp takmadığımızı da mı kontrol etsin? Her bir birey sadece kendisinden sorumlu değil alacağı virüsü kaç kişiye yayacağını bilmeli. Sokakta gerekli önlemleri almayanlar hiç sorumluluk taşımıyorlarsa 65 yaş sınırından dolayı 2,5 aydır sokağa çıkamayanlara, onların emeklerine, onların fedakârlıklarına saygı duymalıdırlar. Özellikle uğraşısı olmayan veya yalnız yaşayanlar için sabırla bekledikleri süreçti.
Fiziksel harekete, sosyal yaşama ihtiyaç hisseden bu insanlar çocukları ile dahi görüşemediler. Son birkaç haftadır pazar günü birkaç saatliğine izin verilen 65 yaş ve üstü insanların çıktıkları zamanki mutluluktan anlamak mümkün değil mi? Öyle aile var ki çiftler yalnız yaşıyor ve her ikisi de 65 yaş ve üstüyse zor bir yaşam. Sonuçta o ev, o mutfak mutlaka en az haftalık alış veriş ister, insanların komşu dayanışması olsa da onları yormamak adına çekimser davranabilirler.
Velhasıl herkes bu kısıtlamalarda zorlandı, ama asıl emeği evden çıkma kısıtlaması olanlar veriyor. Önlem anlamında kimse “bana bir şey olmaz diye ucuz kahramanlık yapmamalı, bu süreçtefedakârlık yapan herkese karşı sorumluluğumuzun olduğunu unutmamalıyız.