Bayram sevinç ve neşe günleridir.

Toplumun sosyal yapısında ayrı bir hayati öneme sahiptir.

Millî ve manevi değerlerimizi içinde barındıran bu günleri hatırlamak ve yaşamak toplumsal bütünleşmeye sebeptir.

 Her bayram içinde sevinci barındırsa da, aynı zamanda hüzün ve elemi de barındırmaktadır.

Ramazan ayının aramızdan ayrılması tekrar bu mübarek günlere kavuşup kavuşamayacağız meçhul.

Sevdiklerimizden bazılarının aramızda olmayışı ve bu ayın muhtevasına uygun evradı ve zikri yapamama ve Kur’an ayı olduğu için ilahi kitaba yeterince vakit ayıramamış olma insanı derinden saran bir elem kaynağıdır.

Ramazan ayı ibadet ayı olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir.

Bu ayda yapılan ibadetler diğer on bir ayın provası hükmündedir.

Ramazan bitti diye namazı bırakmak yaptığı hayır ve hasenatları terk etmek şuurlu bir Müslümanın yapacağı bir iş değil ve olmamalıdır.

Rabbimiz efendimiz (S.A.V) in şahsında tüm insanlığa ferman ediyor: ‘’ Sana yakin(Ölüm) gelinceye kadar ibadet et’’ ibadet sürekli olmalı.

Yoksa ben bir aylığına senin emrini kabul ediyorum, sair zamanlarda dilediğim tarzda davranır, emir tanımam anlamı çıkar ki bu kullukla bağdaşmayacak bir tutum olur.

Sen her an rabbin havasını soluyup teneffüs ediyorsun.         

Görme işitme tatma ve senin müdahalen olmadan bir fabrikanın çarkları , vücut organların çalışıyor.

Bunların hepsi ayrı ayrı teşekkürü bir borç olarak ortaya koyuyor.

Bu dinin elçisi olan Hz Muhammed (S.A.V) sadece bir ay ibadet yapmadı.

Bazı kıt akıllı insanların uydurdukları bir ibadet anlayışını bir Müslüman olarak kabul edemeyiz.

Toplumda haftalık Müslüman aylık Müslüman vb. tarz da duyumları alıyoruz.

Bu söyleniş tarzı dahi islamla bağdaşmayan temelsiz ve ruhsuz bir yapıyı ortaya koymaktadır.

Efendimiz sav hadislerinde: Amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olanıdır ’buyurarak’ bunu bizzat kendileri uyguluyor.

Sabahlara kadar mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ediyor.

Ayşe validemizin dayanamayıp.

Ya Rasulullah! Senin geçmiş ve gelecek günahların affedildiği halde niçin bu kadar kendini yoruyorsun.

Sorusuna karşılık efendimizin verdiği cevap çok manidar:

Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı:?

Rahmetli 

Necip Fazılın : Sabahlara kadar ibadet edip mübarek ayakları şişen bir peygamberin ,sabahlara kadar uyuyup  gözleri şişen ümmeti olan bizler ibadet anlayışımızı ciddi bir şekilde gözden geçirmemiz için vaktimizi boşa geçirmemiz lazım.

İbadet ayı bitti deyip mideyle meşgul olma topluma karşı sorumluluk duygusunu yitirme insanlığın yüz karasıdır.

İbadet etmeme özgürlüğümüz elimizden alınıyor.

Sorusunu, Sorana cevap: Allah’ın yarattığı havayı soluma, nimetlerini de yeme o zaman ibadet de etme. İstisnasız tüm nimetleri yiyeceksin nimetlere karşı bir teşekkür borcu olan namazı kılmayacaksın, bu kabullenebilir bir durum değil.

Bediüzzaman göre ibadet:’’ Kul ile Allah arasında pek yüksek bir bağ, çok şerefli bir nispet pek yüce bir rabıtadır.’’ Seksen küsür senelik bir ömrü içinde barındıran kadir gecesinde bu bağı kurmaya çalışan bir kul, rabbine her an ihtiyacı olduğunu düşünmezse pek büyük bir zarar içindedir.

Biz kuluz kula düşen vazife emirlere riayet etmektir.

Yaratılış gayemize uygun davranmaktır. Bir fabrikada çalıştığımızda nasıl ki fabrikanın kurallarına uyuyoruz, bu kâinat fabrikasının sahibi de eşsiz kudreti nihayetsiz büyüklüğü olan rabbimizdir.

Verilen emirleri dinlemesek dışlanacağımızı ellerimizle azabımızı hazırlayacağımızın farkında olmamız gerekir.

Her gün karşılıksız verilen ömür dakikalarının tükenebileceğini düşünerek zaman kavramını bilinçli kullanmalı tek kişilik gidişi olup, dönüşü olmayan bu yolculukta Rabbimizin eşsiz merhametine ne denli muhtaç olduğumuzu bir an olsun aklımızdan çıkarmayalım.

SONUÇ OLARAK DERİM Kİ: NEFSİNİ BİR AN, RABBİNİ HER AN AN!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol