İnsanların, çok farklı davranışlar sergilediklerine şahit olmaktayız.
Bence en büyük nedeni de davranışlar karaktere bağlı olarak değişiyor.
Davranışlar bazen konuşmadan insanın kendisini anlatması için yeterlidir.
Karakter denilen olgu, insanın taşıdığı genlerin sadece özelliklerine bağlı olarak şekillenmez.
Doğumla birlikte aile içerisinde başlayan eğitim, okul süresince devam ederken, çocukta karakter olgunlaşır.
Çevresel faktörler oldukça önemlidir.
Özellikle bazı yaşlarda ergenlik çağı gibi süreçte çevresel faktörler çocukların karakterlerinin oluşumunda, davranış biçiminin şekillenmesinde daha da etkilidir.
Bir insanın karakter yapısı incelendiğinde, öncelikle o kişinin yetiştiği ortamı analiz etmek gerekir.
Çocukluğuna inmek gerekir.
İç dünyası sakin olanlar, insanlara kusur bulmak için değil, güzellikleri görmek için yaklaşır.
Olaya, kişiye pozitif bakan insan, aslında kendisi mutludur ve kendisini aşmıştır.
Ruhu sakindir.
Bazı insanlar da karşılarındaki insanı mutsuz etmek için çaba gösterirken, aslında kendilerine zarar verdiklerinin farkında olsalar bence o karanlık, karışık, mutsuz ruh hallerinden kurtulurlar.
Tabii normal sağlıklı ruh yapısına sahip değilse, daha doğrusu saplantıları varsa işi daha zor.
Olumsuz ruh halini fark edip de iyileşmek, baş etmekte de başarısız oluyorsa, psikolojik destek alma yolu birey için en uygun yoldur.
Çevremizde çok farklı insanlarla tanışırız ve bazıları ile arkadaşlık, dostluklar kurabiliriz.
Bazıları ile yıldızımız bir türlü uyuşmayabilir.
Hatta halk arasında şöyle bir tabir kullanılır.
Şayet iki kişi çok iyi anlaşabiliyorlarsa, “Frekansları birbirini tuttu” deriz.
Frekans tutup tutmaması, bazen daha ilk tanışma ile başlar.
O andaki bir elektriklenme sonucu, insanlar dostluklar kurup daha da ilerletebilecekleri gibi tam aksine birbirlerinin doğal davranışları dahi itici gelebilir.
Toplumda olarak birilerini çekiştirtmek, arkasında konuşmak, kötülemek gibi kötü alışkanlığı olan bazı insanlar var.
Bu davranışlar içerisine maddi kazanç elde etmek için girilebilirken, bazılarında da manevi saplantılar oluşabiliyor.
Bazen bu saplantılar o kadar kronik bir hal alıyor ki, o kişinin hasta olmasına dahi sebebiyet verebilir.
Bazen de kişiye karşı saplantıların temelinde bireydeki kıskançlık ve kompleksli olması gözlenmektedir.
Saplantı öyle bir şey ki; kişi kendisini yersiz, saçma düşüncenin etkisinden kurtaramıyor, yani sabit fikirli olmak gibi.
Böyle insanlar öncelikle kendi psikolojilerine zarar verdikleri gibi çevresinde de kimseyi tutamaz, yalnız kalmaya mahkumdur, saygı ve sevgi duyulmayan birey haline gelir, ailesine en büyük yükü verir.
Uğraş uğraş uğraşabilirsen ömür boyu, adına da panik atak der, panik atak şemsiyesi altında kötü emellerini dile getirir.
Saplantı deyip geçmeyin.
Şayet bir insan sebebi ne olursa olsun bir meseleyi, bir kişiyi kafasına takmışsa, onun etkisinden kolay kolay kurtulamaz.
Sadece kendi düşüncelerinin doğru olduğunu zanneder.
Kendi davranışlarını analiz etmekten korkarlar.
Bazı insanlar için kendilerince kara listelerinde olan kişiler vardır.
Bütün tatsız olayları o listedeki kişilere dağıtır ve kafasında sürekli onları sorun yapar.
Oysa o insanların belki bir şeyden haberleri yoktur.
İşte bu olumsuz ruh halindeki insan, tasarladığı senaryonun altında ezilerek, hastalanacağını belki tahmin etmiyordur.
Kendi üzerine kendisinin ne büyük bir psikolojik baskı yaptığının farkına varsa toparlayacaktır.
Özellikle aile içerisinde böyle agresif, saplantılı insanları izleyip doktor, uzman desteği aldırılmalı. İnsanlar önce aileleri, yakınları sonra sosyal çevresiyle var olurlar, yaşamdan zevk alırlar.
Olumsuz düşünce yumağına sahip, kıskanç, kompleksli insanlar yalnız yaşamanın temelini kendileri oluşturmuştur.
Saplantı özellikle aile içerisinde olunca çok daha tehlikeli boyuta ulaşır.
Eşler arasında bu sıkıntı yaşanırsa zaten temelinde sallanan bir yuva ya yıkılır veya zorla sadece kâğıt üzerinde görünen birliktelik olur.
İnsanlar karşısındakinin söylediği birçok sözü veya davranışı, isterse yanlış algılayabilir.
Karşı tarafın söylediği sözleri dikkatlice analiz edebilirse ve gerçek niyetin ne olduğunu tahmin edebilirse, birçok huzursuzluğun önüne geçilebilir.
En büyük hatamız bize anlatılanları dinlememek, kendi düşündüğümüzü de irdelemeden o düşünceye saplanmak ve saplantılarımızla karşımızdaki insana saygısızlığa varan söylemlerde bulunmak.
Bütün bunların temelinde yine yetişme şekli, sosyal çevre ve bencillik faktörleri etken diye düşünüyorum. İnsanlar karşısındaki dinlemeyi başarabilmeli ve her söylemi kendi iç dünyasında olumsuz süzgeçlerden geçirmemelidir.
Elbette mantık ön planda olmalıdır.
Zaten tehlike gelecek insanı veya olayı artık herkes fark eder.
Kişileri gözü kapalı olumsuz değerlendirerek kendimizi yormayalım.
Kendimizi ve çevremizi yormayacağımız huzurlu günlere…