Kadın erkek ilişkileri üzerine neler anlatıldı, neler yazıldı, neler çizildi… 
Kimi, karşı cinse olan ilgiyi güç kullanarak, kimi de adına aşk dedikleri duygularla gerçekleştirmeye çalıştı bu yaklaşımını.
Ne hayatlar söndü, ne efsaneler yaşandı…
Aşk denen şeyi bu kadar vazgeçilmez kılan nedir?
Elde etme arzusunun dayanılmazlığı mı,  yoksa serde erkekliği yedirememenin çırpınışları mı?

Uğruna nice hayatların dağıldığı, yürek yakan şarkıların yakıldığı, ya benimsin ya toprağın, söylemleriyle trajik hikayelerin yaşandığı aşk, nasıl oluyor da ölüm denen gerçeği ortaya çıkaracak kadar vazgeçilmez olabiliyordu?
Sorular uzayıp gidiyor ama gerçek değişmiyor. Değişen tek şey, geçen zaman...

Zaman,  alınan derslerle birtakım durumları düzeltmek yerine, durumu içinden daha da çıkılmaz hale getirebiliyor.
Tarih tekerrür ederken, aşkta da gelinen nokta başarı kadar başarısızlık olgusunu yaşatmaya devam ediyor. Çünkü babanın yaşadığı aşkın vazgeçilmezliğini ve benzerini oğlu da aynı şiddette yaşamaya devam ediyor.  Bir şeyleri düzeltme adına somut adımlar atılamayınca ortada başarıdan da bahsetmek için yeteri kadar sebebiniz olmuyor haliyle.

Peki, günümüzde durum nasıl? 
Günümüz ilişkilerine baktığımız zaman söyleyecek çok şeyiniz oluyor.
19. Yüzyıldaki klasik eserlere esin kaynağı olan yapıtlardaki kahramanlardan çok daha farklı, günümüz kahramanları ve așkları... 
Kapitalist sistem kendi kahramanlarını doğurarak ortaya bambaşka bir anlayış, bambaşka bir düzen, bambaşka bir yaşam tarzı ve bambaşka asklar çıkardı. Para denen güç, zamanla aşk denen olgunun da, maneviyatın da önüne geçti.
Paranın egemen olduğu anlayışa yenilen genç kızlar, aşk denen duygunun uzağında kaldılar. Zor olan hayat şartlarına paranın gücüyle karşı koyabilmeyi yeterli gören bir anlayış için adeta birbirleriyle yarıştılar, yarışıyorlar...

Geçenlerde bir sokak röportajında aşk mı, para mı sorusu soruldu vatandaşlara. Genel kanı, paran varsa her şeyin zamanla olacağı, onsuz hiçbir şeyin olamayacağı idi. 
Sadece aşk da değil, hayatın her türlüsü günümüzde olduğundan farklı yaşanıyor. Nerde eski bayramlar, eski ramazanlar, eski dostluklar, eski komşuluk ilişkileri… diye başlayan cümleleri çoğumuz kurmuşuzdur, ya da kurulduğuna tanık olmuşuzdur. 
Kadını kadın yapan özellikler de, erkeği erkek yapan özellikler de günümüz şartlarına yenilerek ortaya bambaşka insan profilleri çıkardı.

Senaryosunu Sadık Şendil ve Yavuz Turgul'un yazdığı, Ertem Eğilmez'in yönettiği 1980 yapımı Banker Bilo filminde unutulmaz bir replik vardı. 
Dürüstlüğünden ve manevi değerlerinden asla ödün vermeyip, değişen düzene karşı mücadele etmeye çalışan Bilo, (İlyas Salman) bir süre sonra dayanamaz, düzene ve şartlara kısacası sisteme uyum sağlamak zorunda kalır.  Bu değişime neden gerek duyduğunu da şöyle izah eder: 
“Ben sizi anladım. Siz o eski, gariban, saf, masum Bilo'yu arıyorsunuz. O yok artık. Siz onu elbirliğiyle öldürdünüz. Ortaya bu çıktı, (ellerini iki yana açarak)
Namusuz Bilo…”

Zaman denen insafsız olgu her şeyi değiştirdi, değiştiriyor, değiştirecek de… Bu değişimden en az hasarla çıkmak ümidiyle…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol