Sosyal mecrada bazen farklı videolara, fotoğraflara denk geliniyor.
Bunlara baktığımız zaman bazen üzülüyor bazen de yüzümüzde bir tebessüm oluşuyor ancak başımızı kaldırıp etrafımıza bakabilsek bunları yaşamın herhangi bir yerinde meydana geldiğini zaten görebiliriz.
Kendimizi hayata kapattığımız için onun gözümüzün önünde olan realitesinin farkına varamıyoruz.
Bizler etrafımıza, yakınımıza kör ve sağır olmuşuz.
Gördüklerimizi ise dile getirmekte tam bir ketum hali seçmişiz.
İnsanların içinde bulundukları durumları görmezden gelip seslerine kulaklarımızı tıkamışız.
Her şeyi sadece dijital ortamlarda, sosyal mecralarda arayıp bulmaya ve onlara tepki vermeye başlamışız hatta orada varsa eğer bir durum veya olay o zaman bizler için bir anlam kazanmaya başlıyor.
Manâyı bile anlamsızlıkta arar olmuşuz.
Orada akıp giden zamanın çöpe gittiğini kavraya bilsek ya da oraları daha faydalı kullanabilsek daha doğru ve faydalı adımlar atabiliriz.
Unutmamalıyız ki her şeyin telafisi oluyor da boşa giden zamanın yeri dolmuyor!
İnsanlar için olaylar artık gördüğünden değil onlara gösterilenden ibaret oldu.
Gerçeğe değil ortaya konan her türlü yapaylığa inanır oldular.
Kimse doğruyu ya da yanlışı ayırt etme derdinde değil.
Söylenene değil de söyleyene bakar oldular ve ortaya konanı her ne ise hiç araştırıp incelemeden direkt olduğu gibi kabul eder oldular.
Onlar için düşünenler olduğu için artık kimse kendini, düşünmek ve anlamak gibi zorlu bir sürece sokmuyor.
Sunulan neyse ona inanmak en kolayı oluyor.
Kimse kimsenin acısıyla ilgilenmez oldu, mutlulukları desen sadece kıskançlıkla örülü bir sahte sevinç gösterisi ve tebrikten öteye geçmez oldu.
Yalnızca içinde var olmaya çalıştığımız dünya değil, duygularımız da yapaylaşmaya başladı. Biraz daha ileri gidersek tamamen körelip yok oldular.
Hissetmez, anlamaz, duymaz olduk her nedense?..
Hepimiz kendimize bir dünya yaratmışız, herkes var ama hiç kimse yok aslında.
Yani herkesin olduğu bir yerde yalnızlığı yaşamak…
Takipçiler, beğeniler binlerce sayıya ulaşıyor fakat derdini paylaşacağın, içini dökeceğin bir kişi dahi yok.
Kapısını çalacağın, omuzunda ağlayacağın biri yok etrafında.
Bundan da kötüsü külüne bile muhtaç olduklarımızdan çok uzağız hem de o kadar yakın olmamıza rağmen!
Aynı evin içinde bile birer yabancıya dönüşmüş aileler var.
Yemek saatleri belliydi eski zamanlarda ve herkes o saatte sofrada olurdu.
Sofra defalarca kurulup kaldırılmazdı.
Muhabbettin her türlüsü orada yapılırdı.
Çekilen her sıkıntı birlikte omuzlanıp taşınırdı. “Ben” diye bir şey yok “Biz” vardı. Şimdi ise herkes bir birey olmak derdinde ve kendi yalnızlığının kuytusunda kaybolmakta.
Muhakkak ki herkes birer birey ancak kimse bir başkası olmadan hayata tutunamaz.
Yalnızlığın sadece Allah’a mahsus olduğu bu dünyada insanlar birbirine muhtaçtır, o yüzden toplum aslında bireylerin yaşama tutunmasını sağlar onlara destek olarak.
Bakışlarımızı birbirimizden kaçırır olduk, sözcükler desen zaten yarım yamalak dökülüyor dilimizden ve çoğu da anlamsız bir hâle bürünüyor.
Belki biraz olumsuz bir bakış açısıyla olaya yaklaşmış olabilirim ama maalesef olan bu!
Bunları düzeltmek yine bizim elimizde.
Gerçekler acı olarak ifade edilse de onlar daima doğruya götürecektir bizi.
Yapaylıktan kurtulup artık hayatın gerçekliği içinde yaşamalıyız hep beraber.
Son olarak şu güzel sözü ekleyip bitireyim:“İnsan, insanın kurdu değil; bizim irfanımızda insan, insanın yurdudur.”demişti Kemal Sayar!!!
Bizde birbirine yurt olunur dert olunmaz…