Evet, ekseriyetle “İzzet-i Nefis” ne demektir bilenlerdensiniz, ben öyle düşünüyorum.

İzzet-i nefis; kişinin kendi onurunu ve şerefini koruma, kendini yüceltme eğiliminde olması anlamında kullanılır.

Makul emeği ile kimselere yük olmadan yaşayan, geçinen, sorumlu olduğu kişileri, ailesini de himayesinde tutup boyun eğdirmeyen kişiye izzet-i nefisli, gururlu, şerefli deriz, her insanın, her birimizin ödün vermeden sahiplenip yaşayacağı bir değerimizdir.

Soyut olan bu kavram, onur ve şerefe sahip olmak ve hayatımız boyunca muhafaza etmek, sahiplenmek, korumak sanıldığı gibi çokta zor değildir.

Etik yaşam kurallarını benimsemiş her birimiz yanına adalet, bağımsızlık, çağdaş ilkeleri de ekleyip mensubu olduğu vatan, bayrak, ülküsünü de önemseyip yüceltiyorsa izzet-i nefis sahibidir. ** Çıkar için izzetini, kişiliğini, karakterini satanlara, ithaf olunur.

Malum ülkede bol miktarda var bu tiplerden.

Hindistan'ın İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda bir İngiliz subayı hiçbir neden olmaksızın halktan bir Hintliye sertçe bir tokat atar.

Hintli adam hemen bir yumrukla subayı yere serer. Bu karşılığı beklemeyen subay hem korkar hem de sinirlenir.

Tek başına bir şey yapamayacağını bildiğinden yardım almak için bölüğe gider.

Nasıl olur da sıradan bir Hintli İngiliz Kraliyet subayına vurmaya cüret edebilirdi.

Subay Generalin yanına gidip olayı anlatır ve kendisinden asker talep eder.

General onu dinledikten sonra onu bir odaya götürür.

Bir kasadan 50.000 Rupi çıkarıp subaya verir: - Bu parayı bugün sana tokat atan Hintliye ver ve ondan özür dile! Bunu duyan İngiliz subay sinirlenir: - Zavallı bir Hintli, İngiltere Kraliyet subayına vurup hakaret edecek ve karşılığında ondan özür mü dileyeceğim?

General sertçe: - Bu bir emirdir.

Soru sormaksızın itaat edeceksin! Subay çaresizce parayı alır, götürüp Hintli adama verir, özür diler.

Hintli adam o zamanın parasıyla yarı servet olan parayı görünce çok sevinir.

Onunla ev, araba vs. alır.

Bir süre sonra da bu Hintli tanınan tüccarlar arasına girer.

Aylar geçer.

Bir gün General tokat yiyen subayı çağırır: - Zamanında sana tokat atan Hintliyi hatırlıyor musun?

Subay: - Unutmam mümkün mü efendim.

General: -Şimdi intikamını alma vaktidir.

Ona kalabalık bir topluluğun içinde vur! Herkes görsün! Subay itiraz ederek: - Bu Hintli kimsesiz iken ona vurmama izin vermediniz.

Şu an şehrin tanınan, önemli kişilerinden biri olmuşken mi vurmamı istiyorsunuz?

Ona vurur vurmaz etrafındakiler bana saldırırlar efendim!

General kendinden emin bir şekilde: - Endişelenecek bir şey yok. Sana dediğimi yap!

Git ona vur, gel! İngiliz subay Hintli adamın mağazasına gider.

Hintlinin adamları ve kalabalık müşterisi de orada bulunmaktadır.

İngiliz subay bir şey demeksizin öyle bir vurur ki adam düşüp yere kapaklanır.

Hintli adam hiçbir karşılık vermediği gibi düştüğü yerden de kalkmaz.

İşin garip tarafı subayın yüzüne dahi bakmaya cesaret edemez.

Karşılık görmeyen subay hayretler içerisinde kalır. İntikam almanın verdiği sevinçle oradan ayrılıp generalin yanına gelir.

General: - Seni hem sevinçli ve hem de hayretler içerisinde görüyorum. Subay: - Evet efendim.

O Hintli İlk seferinde kimsesiz iken ona vurduğumda sessiz kalmayıp daha sert bir şekilde bana vurdu.

Ama bugün mal, makam sahibi iken ona vurduğumda karşılık vermek bir yana, bana bir söz dahi edemedi.

General: - İlk sefer ona vurduğunda izzeti nefsi vardı ve bunu en büyük sermayesi bilirdi.

Onu korumak için sana karşılık verdi.

Ama ikinci seferde izzetini, nefsini paraya sattı. Menfaati tehlikeye girer diye sana karşılık vermeye korktu.

Onun için kendini savunamadı...

 Okuduğunuz hikâyenin yaşanmış ya da kurgu olmasını önemsemeden biz kendimiz için doğru ve isabetli çıktısını alıp belleğimize kaydedip dik duruşumuzla yaşamaya devam edelim yeter.

Beşeri dediğimiz bu yalan dünya da anlık menfaatler, kişisel ve haksız çıkarlar için onurumuzdan, şerefimizden, dik duruşumuzdan ödün vermeye başladı isek ya da mensubu olduğumuz ülkenin ilişkilerindeki tutarsızlık olmasına rağmen destek verip emeksiz çıkar beklentisi için seviyesiz, sömürge bir yaşam şekline gark olmuş isek ne feci.

Feci olan, kaybetmeye başladığımız sadece kişisel onur, gurur, izzet-i nefsimiz değil, hayatlarını feda ederek ya da tüm hayatları boyunca daha iyi, daha onurlu, daha şerefli bir vatan bırakmak için çaba veren ecdadımıza, atalarımıza ihanettir.

Bahis konusu bu seviyesizlik ve izzet-i nefis kaybıyla yaşama şekli bizden sonraki kuşak, neslimiz içinde aktardığımız esaretin nişanesi, insanlıktan çıkıp esir gibi yaşamanın göstergesi, onursuzluk ve şerefsizliğin tavsiyesi, kabullenilişidir.

Ne berbat, insan olmaktan kaçmak, irtifa kaybı, vatan, millet şerefine bulaştırılan kara bir lekedir, tek bir yurttaşın dahi ulvi, vatan ve milli değerlerimize karşı kendi kişisel çıkarlarını öncelemesi.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol