Atasözleri insanlara az ve öz bir şekilde hayatın her alanıyla ilgili bilgi veren, tecrübelerini aktaran, ders veren çok büyük birer öğretmendir.

Bu her toplumun geleneğinde var olan bir gerçekliktir.

Tecrübe edilmeden ortaya konmamıştır bu sözlerin hiç biri hem de defalarca.

Bu sözlerin ne zaman ortaya konduğu bilinmese de insanların doğayla daha fazla iç içe olunduğu dönemlerin ürünü olduğu söylenebilir. 

Böylesi güzel ve derin anlamlara sahip sözler her millette olduğu gibi Kızılderililerde çokça karşımıza çıkar.

Okuduğum sözlerinin hepsi de hayat tecrübesi kokar en güzelinden.

Okuyanı derin derin düşündüren tarzdadır hepsi...

“Vücudun senden izin almaksızın yaşlanır.

Ruhun ise sen izin vermedikçe yaşlanmaz.”

Herkese biçilen bir ömür vardır.

Kiminin daha uzun, kiminin daha kısa.

Bedenimiz zamanla çeşitli değişikliklere uğrayacaktır, bunlar da çeşitli yaşanmışlıklara bağlı olarak meydana gelebilir ve bu bizim elimizde olan bir şey değildir.

Çünkü yaşanılan ömrün sonunda elbet gelinen yere geri dönülecektir. 

Ama ruhumuz...

İşte onun yaşlanıp yaşlanmaması tamamen bizim elimizde.

Zaten insanı hayata bağlayan beden değil ruhtur.

O, bedenin yaşıyla pek ilgilenmez.

Kendine ait bir dünyası vardır onun.

Hayata bakışımız, onu anlamlandırmamız, ona verdiğimiz değer tamamen ruhsal yapımızla alakalıdır.

Ruhu bedeninden önce yaşlanmış birinin yaşamla bağlantısı çok da sağlam değildir. 

Ruhun yaşını inandıklarımız ve inançlarımız da belirler.

Neye inanırsa biri ona göre yaşar.

Dinlediği müzik, okuduğu kitap, giydiği kıyafet vs. hepsi insanın ruhuyla paralellik gösterir. 

Kimisi çocuk yaşta olgun bir ruha sahiptir, kimisi ilerleyen yaşına rağmen hala çocuksu bir ruh taşımaktadır.

Bu ikisinin de hayatta olması gerekir elbet.

Herkesin aynı ruh yapısına sahip olması, hayatın sadece siyah ve beyaza bürünmesi gibidir.

O kadar cansız... O yüzden içinizdeki çocuk büyümesin ve bazen onun peşinden koşun ve genç kalmaya devam edin.

Bizi, yani ruhumuzu diri tutan şeylerden biri de hayallerimizdir.

Onlar için çabalayıp dururuz ömür boyunca.

Gerçekleşip gerçekleşmemesi tamamen takdir-i ilahi.

Ama hayaller ve umutlar hiçbir zaman tükenmemeli.

Onlar bizi hayata bağlayan en önemli nedenlerdir.

Mücadele verdikçe, ona kavuşmanın hayali bizleri diri tutacaktır.

Hayali ve umudu olmayan insanın bir ölüden farkı yoktur.

“Önce hayaller ölür, sonra insan.” demişti Shakespeare asırlar öncesinden. 

Yani ruh; hayal ve umutla besleniyordu yine asırlar öncesinden.

Bu değişmeyen bir kuraldır.

İşte beden yaşlansa da ruhun yaşlanmaması da bundan kaynaklıdır.

Elbette geçmişten günümüze süregelen bir şey daha var.

Ekonomik anlamda yaşanılan olumlu veya olumsuz gelişmeler de kişinin hayata bakışını etkiler, bu gözardı edilemez bir durumdur.

Fakat bu, yine her şeye rağmen hayatın devam ettiğini gizlemez.

Eğer sadece madiyat olarak bakarsak hayata hiçbir zaman tatmin olmaz ve mutluluktan bihaber yaşarız.

Sahip olunan varlıkla mutluluk eşdeğer değildir.

Maneviyat ise bizi her daim diri tutar ve mutluluğa doğru yürümemizi sağlar.

Bu da ruh yaşımızı hep genç bir delikanlınınkiyle eşdeğer tutar.

Bazı toplumlarda kişilerin yaşları yıl olarak değil de “Kaç bahar gördün?”  diye bir soruyla öğrenilir.

Bu da kaç yıldan ziyade,

Kaç bahara ulaştın?

Kaç baharın tadına vardın?

Ondaki güzelliklerin farkına varabildin mi?

Kaç çiçek kokladın?

Kaç tane gülü dalında kokladın?

Yağmur tanelerini yaklayabildin mi?

En güzel kokularını içine çekebildin mi?

Gibi soruların karşılığı aranır aslında.

Hayattan aldığın tat senin yaşını ortaya koyar.

Öylece bakıp gitmekle yaşadığımızı sayarız sadece ama anlamayız.

O yüzden bedenin yaşlanmasına engel olamasak da ruhumuza sahip çıkalım.

Elinden tutup kırlarda koşalım.

Kelebekleri izleyelim.

Yıldızları sayalım.

Papatylardan fallar bakalım.

Gülün dikenine katlanalım...

O zaman ne kadar yaşadığımızı anlarız. 

Ruhunuz hep genç kalsın!!!

Sizi gençleştirecek insanlarla karşılaşın!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol