Yerüstü gibi yeraltı da özelliklerle, güzelliklerle, kaynaklarla zengin ve bir o kadar da keşfetmedilmeyi bekleyen sırlarla doludur. Yani yeraltında alemlerin içerisinde alemler mevcut. Düşünün yerüstünde, gözümüz önündeki varlıkların özellikleri yeni yeni keşfedilirken, fark edilirken; kim bilir göz önünden uzak yeraltında ne hazineler var. Toprak neyi örtmüş, gizlemiş anlaşılabilse, sırlar bertaraf edilebilse!

Öyle ki toprak insanın mayası, hayatın devamında canlıların bile vaz geçilmezi.
Yeraltında bildiklerimiz var, bilmediklerimiz var, bilmek istemediklerimiz var.
Yeraltında gördüklerimiz var, göremediklerimiz var, görmek istemediklerimiz var.
Yeraltında farkında olduklarımız var, farkında olmadıklarımız var.
Yeraltında keşfedilenler var, keşfedilmeyenler var. Adeta tılsımlarla yüklü toprağın altı. Bir de…

Evet bir de bilinmesi istenilmeyenler, görülmesine engel olunanlar, fark edilmememsi için üstü kapatılanlar, keşfedilmesine müsaade edilmeyenler, toprağın altındakilerini işletmeye fırsat verilmeyenler, toprağın altını işletmeyi elinde tutanlar… var!

Bu anlamda ne hazindir ki dünya coğrafyasının en güzel yerleri ve yeraltı kaynaklarının en zengin yerleri fakir, gelişmekte olan ülkelerin olmasına rağmen sömürgeci, mandacı güçlerin dolaylı veya dolaysız himayesinde. Hatta Amerika ve Avrupa’nın güçlü devletleri güya insan hakları, demokrasi, hürriyet adına bu ülkelerde adeta cirit atıyorlar.(!) Ne hazindir ki bu ülkeler işgal edildikten sonra adeta yaşam mücadelesi vererek asıl esareti yaşamaya başlıyorlar. Öyle ki yırtıcı hayvanların aç çocukları avına düşürmek için gözetledikleri masum yavruların hayat mücadelesi silahların gölgesinde resmedilerek dünya tarihine canlı belgeler olarak kaydedilebiliyor.

Bitmedi toprakları madenlerle, petrolle zengin olan ülkeler birbirlerine düşürülerek hedef şaşırtılıp Batılı Ülkeler paylaşım yapmamanın bencilliğinde esaretin de temsilcisi oluyorlar. Dün Bosna’da, Karabağ’da, Filistin’de yaşanan hazin tablolara neden susuldu, göz yumuldu da Afrika Ülkeleri, Afganistan, Irak… gibi ülkelere daha merhametkarane tavırlar (!)sergilendi dersiniz.


Elbette ki Türkiye çok farklı bir şekilde değerlendirilmesi gereken bir ülkedir. Hürriyetine, bayrağına, inançlarına olan hassasiyeti bütün kazanımların önündedir mazisi dündeki güzelliklerle süslü Bu Güzel Vatanın. Ama…

Ama Türkiye yeraltı ve yerüstü güzellikleri ve zenginlikleri açısından maalesef benzer sıkıntıları yaşıyor ve bu anlamda birçok sorunun da muhatabıdır. Madencilik sektöründe elli üç farklı maden ve mineralin üretimi ile beraber giderek tükenen yeraltı kaynakları karşısında dünya bor mineralleri rezervlerinin yüzde 62’si Türkiye sınırlarında bulunduğuna göre. Karadeniz’de değişik yerlerdeki doğalgaz aramaları ve Güneydoğuda gelen petrol aramalarının müjdesi ne anlama geliyor acaba?

Doğu ve Güneydoğu Anadolu yerüstü ve yeraltı zenginlikleri itibarı ile Asya, Afrika, Ortadoğu Ülkeleri ile aynı kaderi mi paylaşıyor? Neden devasa zenginliklerle dolu Doğu ve Güneydoğu Anadolu, dağlık coğrafyası, sert iklimi ve terör belası ile bilinçli bir şekilde takdim edilerek bu ülkenin ve bu yörenin güzel insanları silinmez acıları hayatlarında yaşıyor?
Bir şeyler gizlenerek hedef mi saptırılıyor ne?

İletişim, haberleşme, iş birliği, güç ve emir kavramları çok önemli ve göz ardı edilmemesi gereken ifadelerdir. Bu beşgen çok şeyin başarısında etkili olduğu gibi sekteye uğratılmasında da etkilidir. Yani dar anlam, görüş ve dünyada değerlendirmemek gerekir hayretle izlenen yaşananları.

Türkiye’nin yeraltı adına yaşadıklarının bir yüzünü görebilmek için biraz da geçmişe uzanalım.

Sultan Abdülhamit Han; Hazine-i Hassa’dan, yani kendi cebinden, parasını ödeyerek yabancı ve yerli mühendislere Musul ve Bağdat Havalisiyle, Dicle ve Fırat Nehirleri Havzasında petrol taraması yaptırmış. Alman Maden Mühendisi Paul Groskoph ve Osmanlı’dan Habib Necip Efendi’nin Başkanlığındaki araştırma sonrasındaki çalışma raporu tespit haritası ile 22 Ekim 1901’de Abdülhamit Han’a sunulmuş. Anadolu’nun neredeyse tamamında, yüksek ölçekte petrol rezervi olduğu saptanan çalışmada işte bazı alıntılar:

“Haritayı hazırlayan heyet, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca, önemli petrol rezervleri saptamış. Heyet Başkanı Paul Groskoph, petrol noktalarını tek tek tespit ettiklerini aktarırken, izledikleri güzergâhı da, ayrıntılı bir biçimde anlatmış. Petrol havzasını karış karış dolaşan Groskoph, Siirt tarafında ve Dicle Nehri kıyısında zengin petrol rezervleri bulunduğunu vurgulamış. Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamı ve Doğu Anadolu’nun bir bölümünü kapsayan petrol haritası, Diyarbakır, Mardin, Bismil, Hazro Çayı çevresi, Sinan, Batman Çayı çevresi, Dicle Bölgesi, Midyat, Bedran, Tulan, Siirt, Botan Çayı çevresi, Habur, Fındık, Cizre, Bitlis Çayı Kıyısı ve Hakkâri’de (Çölemerik) çok önemli petrol yatakları bulunduğunu kaydetmiş…”

Gerçeklerle beraber cevap bekleyen sorular ve kafalardaki soru işaretleri. Ya Asya’nın beyni olan Kutsi Hadislerde altın olarak ifade edilen sadece suyu ile konuşulan Fırat neden göz ardı ediliyor acaba? Geçmişi ta M.Ö altı binli yıllara dayanan yirmi dokuz maden kaynağı çeşidi ve zenginliği ile Keban ve Maden’deki kaynaklar işleniyorken toprak neden terk edildi, neden üretimden vaz geçildi ki?

Sadece Keban ve Maden mi, bugün Alacakaya başta olmak üzere mermer kaynakları, Golan Kaplıcası ile yeraltının zengin başka bir yüzü neden dikkatlerden kaçıyor veya göz ardı ediliyor ki?

Ülkemizin yeraltı kaynaklarının araştırılarak bu zenginliklerinden faydalanma adına 2008 yılında başlatılan başvurularla birlikte yerli-yabancı 51 şirkete kara ve denizlerde 431 arama ruhsatı verilmesi toprağın altını açığa çıkarma adına önemli bir gelişmedir. Kaynak var ama yeterli değil, gibi açıklama ve nedenle başlayan birçok sorular günışığına çıkacak gibi. Resmi verilere göre değişik alanlarda hizmet sunan birçok firma bu alanda çalışmak istiyor. Yani Enerji Bakanlığı verilerine göre geçen yıl 19 şirket, 50 ilde petrol aramak için 73 yeni arama ruhsatı almış. Türkiye’nin yeraltı zenginlikleri ile beraber dünyada kendi kendine yeterli hale gelebilen ve sömürgesiz, insan haklarına olan saygısıyla örnek bir ülke olacağı inancıyla yeni bir sayfanın açılacağını hissetmek bile farklı bir mutluluk.


Tabii ki birçok ili kapsayan petrol aramalarına diğer yeraltı kaynaklarını da eklemeyi ihmal etmemek ve bu iller içerisinde Elazığ’ı unutmak şöyle dursun öncelik vermek gerektiği de bir başka gerçektir. Elazığ’ın yeraltı kaynakları arasında altın, gümüş, bakır, kurşun, çinko, demir… gibi madenlerin önemli zengin kaynaklar olduğuna dikkate almak gerekir. Keban Simli Kurşun ve Ferrokrom İşletmeleri tabelasını özler olduk artık. Tarihi ve turistik özellikleri gibi birçok özellikle beraber, mermer başta olmak üzere diğer yeraltı kaynakları Elazığ’ı, bölge şehri, DAP’ın ana merkezi ve ülkenin parmakla gösterilen cazip bir ili haline getireceği ümitten öte bir gerçek olmalıdır.

Varlık içerisinde yokluk çekmek, zenginliklerin sefaletini, garip fakirliğini yaşamak, yeraltındaki karanlığın nimetlerinden faydalanamamak bir kader değildir.

[email protected]

BAŞSAĞLIĞI:
Akbay, Günışığı, Eczacı Ailesinin Kıymetli Ağabeyi Mümtaz Şahsiyet Ünal Akbay büyüğümüze, Cenab-ı Allah'tan sonsuz rahmet, ailesine ve yakınlarına ve sevenlerine de sabırlar diliyorum.
Yine MÜSİAD Elazığ Şube Başkanı Metin Bulut ile Tarım Bakanlığı Müşaviri Abdullah Bulut’un Babası Bedri Bulut’a Yüce Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilerim. Ruhları şad olsunlar.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol