Kalbimi kırdın, dedim ona.
Hiçbir şey yapmamış gibi davranıyordu çünkü.
Elimde kanıt olarak can parçaları vardı, gözyaşları.
Tonlarca hüzün vardı yüreğimde, kirpiklerim dahi hüzne bandırılmıştı.
Onun umurunda mıydı?
Şen kahkahası eksik olmazdı.
Takmazlığı, aldırmazlığı, umursamazlığı…
Değil ben dünya yansa kılını kıpırdatmazdı.
Ben mi kalbini kırdım? diye cevapladı.
Tecahüliarif yapıyor, beni çok saf sanıyordu.
Anlamadığı ona karşı sonsuz bir kredimin olduğuydu.
Yanlışlarını hoş gördüğüm, hatalarını düzeltmeye çalıştığımdı.
Gökyüzünün maviliğinde gri bulutlar da olur bazen, yemyeşil bir bahçede kurumuş yerler de olur.
Ama o kalbimi nişan aldı bu kez, canımı…
Evet, sen kırdın. Tam da ortasından hem de, dedim.
O hiç uğramadığın, uğradığında da kalmadığın, kaldığında da dokunmadığın kalp! Sana sedef olan kalbi kırdın.
Kabul etmiyorum bunu, dedi ve ekledi: Hem neyimsin, kimimsin?
O böyle fütursuzca konuşunca bir daha vuruldum.
Sus, dedim, “daha fazla kırmaya hakkın yok beni.” Gözlerimde yaşlar boşalmaya başladı sandım ki gök ağlıyor.
Bir dağ dümdüz oluyor sandım yüreğimmiş meğer yerle bir olan.
Kalptir taşıdığım çeyiz sandığı mı bildin, candır taşıdığım cam mı zannettin, attığın taşlar yetmez mi, kırılmaz diye mi düşündün kalbimi?
İçim bombalanmış bir şehir gibiydi.
Enkazlar vardı.
Can adına hiçbir şey kalmamıştı.
Ne öten bir kuş vardı yüreğimde, ne açan bir çiçek…
Her taraf ölüceydi ve halim niceydi.
Gündüzüm dahi geceydi.
Sen sus dediğin için susmuyorum kendim istediğim için susuyorum, dedi ukalaca.
“Aşk fukarası” dedim içimden.
Aklı ukala ama kalbi fukara…
Duvara istediğiniz kadar su verin çiçek açar mı?
Göğe istediğiniz kadar fırça sallayın maviliğini kaybeder mi?
Denize istediğiniz kadar taş atın, dalgasını geçer mi?
Akıntıya karşı kürek çekiyordum.
Beni sevmediği her halinden belliydi, özlemediği, bana ilgi duymadığı, yanmadığı…
Bense perişandım.
Çiçek bahçem talan edilmişti.
Kalemim hüzün hokkasından çıkmıyordu.
Her damlası hüznü yazıyor ve haykırıyordu.
Yüreğimin her sathı onun vermiş olduğu elemle kanıyordu.
Yüzlerce, binlerce nokta vardı yüreğimde ve her nokta bir kurşun yarası gibiydi.
Kalptir taşıdığım paramparça olmaz mı sandın?
Dönüp de bakma geriye sakın, mendil olup da gözyaşımı silme!
Merhem olup da yarama sürülme! İnsanız neticede duvar mı bildin?
Güldüğüme bakıp da sanma mutluyum, sirkte palyaço mu zannettin?
Suskunluğunu alıp gitti yanımdan.
Yüreğim kanıyor, canım yanıyordu.