Geldiğimiz son noktada neyi anlatırsak anlatalım ya da neyi yazarsak yazalım mutlaka bir ahlak değerinin tartısından geçmek zorundayız..

Modernizm, geleneksellik, yabancılaşma, kentleşme, göç, vefa, tasavvuf, merhamet gibi terminolojilerin değer yargısının terazisi ahlak anlayışıdır..

İrademizin ebediyete ulaşması ve onunla birleşmesi için önümüze çıkan bütün engelleri reddetmeye yönelik hareketimizin adıdır Nurettin Topçu’nun İsyan ahlakı..

Kötüyse herkes için kötü, iyiyse hepimiz için iyi..

“Ene’l hakk” dediğimiz bir hareketin adıdır belki de..

Bizim isyanımız "insanı Allah'a götürecek yolları tıkayan her şeye başkaldırı" olarak tanımlayan Nurettin Topçu’nun isyanına  yakışır isyandır..

İster ahlak kaygısını üstümüzde taşıyalım isterseniz hiç o taraflarda bezimiz olmasın, yapılan bir eser, gidilen bir yol, konuşulan bir kelam, yazılan birkaç cümlede ahlaki bir durum muhakkak olacaktır..

İşte son yüzyılımızın hikayecisi Mustafa Kutlu Ahlak kavramının muhteviyatına hemen hemen bütün yazılarında  hürmetkar bir eda ile yaklaşmıştır..

O halde buyurun hep beraber okuyalım ismine “Ahlak Ağacı” dediği yazısını;

“Bir ağaç düşlüyorum.

 Mevzun gövdesi ile göğe doğru yükselen, yeşil bir çadır gibi gerilen sedir ağacı mıdır?

Aynı düzgünlüğü taşıyan ve fakat daha koyu bir yeşil hacme ulaşan servi midir?

Kavağın servi gibi dik duranı, küçük-parlak-sık yapraklı olanı mıdır?

Dallarını suya salmış bir salkım söğüt müdür?

Bir haşmetli çınar mıdır? Gövdesini üç dört adam saramaz, gölgesinde bir aşiret beslenir.

Yoksa bu kadar görkemli, boylu poslu değil de zarafet timsali incecik dallarını çitten sarkıtan, ateş gibi çiçeklenmiş bir nar ağacı mıdır?

Bir gül dalı, leylak çubuğu, minik bir akasya fidanı mıdır?

Çorak kayalara kırbaç gibi köklerini dolamış, boğumlu gövdesine yılların tecrübesini biriktirmiş bilge meşe, yahut çam, belki de kayın.

Hangisi?

Önemli değil, dedim ya bir düş ağacı bu.

Yeter ki kökü, gövdesi, dalları-yaprakları ve meyvesi olsun.

Hadi isterseniz Dedem Korkut’un methettiği sembolik bir ağaç olsun:

Ağaç ağaç dersem sana arlanma ağaç

Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç

Musa Kelîm’in asâsı ağaç

Büyük büyük suların köprüsü ağaç

Kara kara denizlerin gemisi ağaç

Şah-ı merdan Ali’nin Düldülünün eğeri ağaç

Zülfükârın kını ile kabzası ağaç

Bilmiyorum eski kitaplarda mı gördüm, bir hocanın vaazında mı dinledim; yoksa hayalhânemde ağır ağır kendim mi yetiştirdim; böyle bir ağaç yaşıyor içimde.

Ona “ahlâk ağacı” diyorum.

Kökü iman, gövdesi amel, dalları ve yaprakları ilim, meyvesi ahlâk olan bir ağaç.”..

Evet sayın okur, yolculuk bittiğinde elde var ahlak..

Ağaç büyüdü meyvesinin tadı ahlak..

Amelin bereketiyle gövdelenmiş ağacın dalının adı ahlak..

Oturmak, konuşmak, dinlemektir ahlak..

Bildikçe bulduğumuz, buldukça yeşerttiğimiz ağacın meyvesinin adıdır ahlak…

İçimizdeki ağacı fark ettiniz mi?

Tıpkı içimizdeki çocuk gibi masumdur ahlak..

Ağaç büyüdükçe büyür içimizde ahlak..

Büyür içimizde isyan..

Ama ahlaklı isyan..

Bir tek meyve vermeden göçüp gidecek miyiz yoksa ona toprak, ona su, ona hava, ona güneş olabilecek miyiz?

Ya da bir tek meyve veremeden göçüp gidenlerden mi olacağız?..

Ne demişti ustamız?

“Kötülerin gölgesi olmaz”..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol