Mükemmeliyetçilik bir kontrol biçimidir. 

Çevremizde olup bitenleri kontrol edebildiğimiz ölçüde ötekini kontrol edebilme hissi sahte bir güvenlik alanı sunabilir.

Mükemmel olmak ütopyadır.

Mükemmeliyetçi olmak bir şeyi tamamen kontrol edebileceğimize inandığımızda başka şeylerin elimizden kayıp gitmesinden korkma-korku duygusudur.

Mükemmel olmanın histerik bir özelliği vardır.

Bir şeyi arzulamak yani istemek ve arzulanan şeyin gerçekleşmemesinden kaçınmak için arzulanan şeyi süresiz olarak ertelemekle eşdeğerdir.

Mükemmeliyetçilik kendimize acıma duygusunu yaşamamıza izin vermeyen negatif bakış açısıdır.

Hata yapabilir olmayı veya başarısız olmayı kabul edemediğimiz de önce kendimizi acımasız bir şeklide eleştireceği için mükemmeliyetçi tavrımız önce kendini kendi yargılar, tıpkı Sokrates’in ölümü göze alıp mükemmel olmaktan vazgeçmeyip erdem gibi algıladığımız asil intiharına benzetebiliriz.

Mükemmeliyetçi olan Sokrates kaçınılmaz biçimde kendini aldatma yolunu seçti.

Her ne kadar çevrenin alaycı ve kabullenilmesi zor olan anlayışsızlığına karşı mükemmel olmadığını kabul etmez.

Mükemmeliyetçi acı çekmemek için kaçınır.

Ve tüm suçlamaları ben savunmalarına sığınarak ötekine yönlendirebilir.

Mükemmeliyetçilik onaylanmama korkusudur diğerleri tarafından…kendisi gibi herkesi de mükemmel olmasının beklentisi içine girebilir.

Bir hatada her şeyi silebilir ve vazgeçebilir. Kusursuzluk içinde olan beklentileri tatminsiz insan haline dönüştürebilir.

Temelinde kaygı duygusunun yattığını Sigmund Freud’a göre bilinçdışımızdan gelen dürtülerimiz (İd) ve Süperego tarafından yoğun biçimde bastırılması sonucunda yaşamımızda iyi gelişmiş, güçlü bir Ego’ya aktarılmasıyla denge kurmamızı sağlamaktadır.

Egomuz ne kadar güçlüyse o kadar dengede ve tutarlı davranış gösterebiliriz.

Bu noktada hayatındaki her şeyi kusursuz olmasını isteyen, hata yapmaktan korkan mükemmeliyetçiler her zaman kurallara uyan, en iyisini arayan, kendisini acımasızca eleştirmekle birlikte yetersizlik duygusunu yaşamaktadırlar.

Kendilerine karşı inançsal bir değersizlik duygusu içinde olanlar çocukluk evresinde cezalandırıcı bir tutumla yetiştirilmiş olabilir.

Tekrar Sokrates’in erdem adına yaptığı intiharının bir nedenini de onun Süperegosunun baskın ahlakçı yönünü Sokrates’in Savunması’nda “Beni serbest bırakarak: ‘Sokarates, (…) seni serbest bırakıyoruz.

Ama bir şartımız var!

Bundan böyle bu araştırmalarına ve felsefe yapmaya son vereceksin (…) beni serbest bıraksanız da, bırakmasanız da, defalarca ölecek olsam bile, başka şekilde davranmam mümkün değil,” cevabı verdiğini okuruz.

Denge uzmanımız ego yerine, Süperegosuna kendisini kurban ettiğini söylenebilir.

Antik dönemlerde iki tür zanaat vardır: Bu iki zanaatin temel ilkesi “kendine dikkat etmek” ve “kendini bilmek”.

Sokrates’in Süperegosunun baskın olması ne kendisine dikkat etmesine ne de kendisini bilmek için yaşamının devam etmesine izin vermeyen mükemmeliyetçi yolu tercih ederek, kendisinin hata yapmasındansa jüri üyelerini tarihsel alanda tüm insanlık önünde yargılatmıştır da…zihnimizde her zaman bize ait olmayan bir ses vardır: Sokrates buna “Daimon” diyordu.

Kanaatlerden kurtulmanın tek yolu o sese kulak vermekti.

Ama bir de bilinçdışı var. Bir şey yapmak ve değişimi sağlarken onu sürdürmekte gereklidir.

Platon Daimon hakkında iki kalıcı fikri vardır:

Tanrıyla aracı olan daimon ve kişinin kendisine kader yolunu çizen kişisel Daimon. Sokrates’in Daimon’u yani karakter kaderi Süperegonun baskın ve cezalandırıcı ahlakçılıkla kendisine zarar vermiştir.

Onu yargılayan jüriye değil…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol