Öneriyorum, ehemmiyetle tavsiyemdir, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le alakalı ne okumuş olursanız olun, kim, kimlerden ne dinlemiş olursanız olur, hangi senaryoları takip etmiş, gözlemiş olursanız olun, algınızı bilinçle yükselterek öğrenme faaliyetini an olsun durdurmayın. Ne lehine olan abartılara kanın ne de aleyhine uygulanan karalama akımlarına aldanın.
Atatürk öylesi bir iz bıraktı ki, İngiliz,
Yunan arşivlerinde dahi var, strateji dehası.
Böylesi övgülerimi fazlasıyla hak eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, bir de özel hayatına, tercih ve prensiplerine bakalım.
Hiç Söylediler mi?
Çankaya Köşkü'ndeyken en lüks yemeğinin kuru fasulye pilavdan öteye gitmediğini, Devlet meselelerini tartışmaktan sofrada yemeğini yiyemeyip; gece yarısından sonra köşkün aşçısına yumurta pişirttiğini; İçeri girdiği zaman sofrada ayağa kalkan kişilere elle işaret ederek oturunuz yemekteyken kalkılmaz dediğini, En önemli misafirleri bile olsa çok fazla yemek çeşidi istemediğini; buna sebep olarak ta ''hem sıhhat, hem de iktisadi açıdan doğru değildir '' dediğini, Cephede tek başına özel yemek değil erleriyle birlikte yemek yediğini, Trablusgarp ta yokluktan gazete kâğıdına sardığı tütün benzeri otları içtiğini, Yetimhaneleri ziyaretinde her bir çocuğun tabağından birer kaşık bulgur pilavı yediğini ve onlara doyuyor musunuz çocuklarım dediğini...
Atamızın günlük sıradan tercihlerini, yaşadıklarını okurken şaşırdık değil mi?
Biraz daha şaşıralım, içinde bulunduğu sorun yumağını tek tek çözen, makul, istiklal içinde bir yaşamı Türk halkına sağlamıştır. Kendi bireysel yaşantısında ise tüm lüks, gösteriş içeren her türlü metadan, yaşam tarzından uzak duran Atamız sadece o yılları değil, yüz yıl sonrasını, günümüzü dahi tam isabetle yorumlayıp tavsiyeler de bulunması, dehaca ön görüsü, fevkaladenin fevkinde değil mi?
"Efendiler! Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı'yı bu yüzden batırdıkları için yasakladık.
Çok değil, yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki; bazı kişiler, bazı cemaatler bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduklarımızı öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir.
Ayrıca unutmayın ki; o gün geldiğinde her bir taraf diğerlerini 'dinsizlikle' suçlamaktan geri kalmayacaktır !" Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 17 ARALIK 1927; "Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı" İnançlı Yurtsever: Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, savaşın kazanılması için, silahın şart ancak yetmez olduğunu biliyor, gerçek zaferin düşünce birliğine ulaşmış insanlarla kazanılacağına inanıyordu.
Düşünce birliği ise ona göre ancak; eğitimle sağlanan özgür düşünce ve örgütlü birlikteliklerle sağlanabilirdi. Yüzyılların tutucu geleneklerini yaşayan, eğitimsiz bir toplumda bunu başarmak çok güç bir işti...
Başarılı olabilmek için, büyük bir irade gücüne, nitelikli düşünsel donanım ve sınırsız bir yurt sevgisine gereksinim vardı.
Bu nitelikler ise, "doğal sürükleyici bir güç" olarak onun yaradılışında bulunuyordu…
Aynı nitelikler, Türk halkının doğal yapısında da vardı.
İnançlı bir yurtseverin yapması gerekeni yapacak; kendi gücünü, kaynağı olan millet gücüyle birleştirerek, ülkesini kurtaracaktı.
Giriştiği iş; kendi adına bir şey istemeyen, "şan ve şeref peşinde koşmayan", yalnızca "geleceğin Türkiye’si üzerinde tasarladığı yapıcı düşüncelere" yönelmiş olan bir yurtseverin tutkulu eylemiydi.
"Bütün yurdun ve koskoca bir ulusun ölüm kalımı söz konusuyken, vatanseverim diyenlerin kendi geleceklerini düşünmelerine yer var mıdır" diyordu...
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK arkadaşlarına, izleyeceği ve onların da izlemesini istediği yol konusunda şunları söylüyordu: "Hiçbir zaman baş eğmeyeceğiz.
Tuttuğumuz yolda sonuna kadar yürüyeceğiz.
Hiçbir şartta teslim olmayacağız ve başarılı olmaya çalışacağız.
Yerli ya da yabancı düşman karşısında haklarımızı savunacağız. Son vardığımız sınırda, eğer yenme umudumuz kalmamışsa, bir Türk bayrağının altına sığınıp, orada istiklâl uğrunda can vereceğiz !" İrade, tutarlılık, çaba, gayret, mücadele ruhu, egosuz, kibirsiz bir hayat biçimi, işte Atatürk.
Akıllı olmak ve aklı, yüreğinden geçenleri vicdan köprüsünden geçirerek, gerçeklerden an olsun uzaklaşmadan, sorun ve sıkıntılar, yokluk ve eksiklikleri bilip, ilkelerinden tavizsiz bir duruş sahibi, işte Atatürk.
Bu negatiflikler deryasına dalıp bahaneler üretmeden, ezberlere sırtını dönüp, sevgiyi ön planda, en üstte görüp, tüm enerjisini, gücünü, ruhsal ve fiziksel olarak Türk milletine feda eden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Dikkatinize önerim; aleyhine üretilen tüm yalanlar, karalamalar hiç ama hiçbiri prim kazanmıyor, ciddiye alınmıyor, neden?
Atatürk’ü sadece biz Türk halkı tanımıyor, minnetle şükranla tanıyıp anmıyor.
Dünyamızın tüm realist milletleri, öne çıkan kişilikleri farkında, yaptıklarından dersler çıkarıp hayatlarına alıyor, uygulamaya koyuyorlar.
Türk olmayıp, Türkiye de yaşamayıp, tarihsel bilgilere vakıf olmayıp, ilk defa yaşadıklarını ve yaptıklarını okumuş olan bir dünya insanı olsak, “Muazzam bir kurgu, olağanüstü bir masal, mucizelerle örülmüş ve akla yatkın hikâyeler dizisi bir yazım” deriz.
Bu akıl sınırlarımızı dahi zorlayan kahraman, deha, strateji uzmanı bizim Atamız. Yaşantımız boyunca ilk sıralarda ki hedeflerimizden birisi, beşeri hayatımızda mutlu olabilmektir.
Bir insanın kendi soyundan Mustafa Kemal Atatürk var ise, mutlu olmamıza, övünç duymamıza sebeptir.