Bu sabah evden çıkıp da okula gitmek için yola koyulmuştu genç adam.

Yolunun üzerinde tam da minibüs durağın yakın bir yerde de simitçi vardı.

Çıkan taze simitlerin kokusu oraya kavuşmadan ona ulaşmıştı.

Sürekli alışveriş yaptığı bir mekandı. İsmen olmasa da sima olarak aşinalık vardı artık.

Erken saatlerde mesaiye giden herkesin elinde görülür kese kağıdın sarılmış veya poşete bırakılmış sıcacık taze simitler.

Hepsi de çayla buluşmanın heyacanıyla taşınır ellerde gidilecek yere kadar.

O da öylece kahvaltı için birkaç simit alıp çıktı simitçiden.

Herkesin omuzlarında asılı duran telaşın ayınısıydı omuzlarındaki...

Minibüsün ön tarafı boştu ve oraya geçip oturdu selam vermeyi unutmadan.

Yol parasını verdikten sonra sürekli yanında taşıdığı küçük el çantasını dizlerinin üstüne bıraktı ama aldığı simitleri koyduğu poşeti camın önündeki boşluğa sıkıştırdı, elinde tutmamak için.

Oraya sıkıştırırken de aklından şu cümlelere geçiyordu;

“O simitleri orada unutacağımı biliyorum ama unutursam da bu simitler bana değil de şoföre nasipmiş.”

Minibüs okulun üst tarafındaki ışıklarda durunca hemen aceleyle iniverdi araçtan.

Kırmızı, yeşile dönmeden karşıya geçmek içindi bu acelesi.

Yolun karşısına geçince daha yavaş ve sakin adımlarla yürümeye başladı.

Okulun kapısından içeri girince bir şeyin eksikliğini fark etti.

Yüreğinden gelen o his yüzünde bir tebessüm ile ayan oldu.

Camın önüne sıkıştırdığı simit poşetini orada unutmuştu.

O an aklına geldi, poşeti oraya sıkıştırırken içinden geçirdiği cümleler.

“ Nasip, şoföreymiş...” diyip merdivenlerden yukarı çıktı.

“Nasip” kelimesi o kadar güzel anlam barındırıyor ki çoğumuz bilmeden kullanırız dilimize pelesenk olmuş bir şekilde.

- Ya nasip!

- Nasip değilmiş...

- Nasibimizde ne varsa...

- Nasipten öteye gidilmez...

gibi bazı ifadeler çeşitli olaylardan sonra dilimizden dökülüverir ruh halimizi ifade edebilmek için.

“Allah’ın bir kimse için önceden belirlediği mutluluk payı anlamına gelir nasip.”

 Maddi veya manevi olan her şey bu tanıma dahildir ancak bizler genel olarak bunu maddiyata bağlarız.

Maneviyatın olmadığı bir nasip, kişiyi sıkıntıya da düşürebilir.

Unutmayalım ki hayatta hiçbir şey nasibimizden öteye gitmez. Her ne var ise nasibimizde olan hepsi zamanı gelince çıkacaktır karşımıza. Ne bir an geç ne bir an erken.

Nasip, öylece oturulurak beklenilmez; tabi ki onun için mücadele edinilir.

Emek sarf edilmeden kediliğinden gelivermez ayaklarımıza kadar ancak ondan da öteye geçemezsiniz hiçbir vakit.

Ne güzel demişti Cahit Zarifoğlu;

“Gönül, sabır ile harman olmadan nasip ile buluşmazmış.”

Sabır, nasibin geleceği yolda bize yoldaş olur.

Verilen emek ise onun manasını bizlere gösterir.

Sabırdır nasibi güzelleştiren. Tıpkı tırtılın zamanla ve sabırla kelebeğe dönüşmesi gibi.

Sabırla bekler ve dünyanın en güzel renklerinden kanatlarla gelip konar parmaklarımıza.

Yukarıdaki küçük hikayeden de anlaşılacağı gibi ne yaparsan yap yiyeceğin lokmadan, içeceğin bir yudum sudan fazlasını da eksiğini de alamazsın.

Nerede olursan ol nasibin gelip seni bulur sen farkında olmadan.

Bugünün nasiplisi şofördü, bakalım başka kimlerin nasipleri böyle başkaları tarafından ayaklarına kadar getirilecek!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol