Dünyada verilen ömür dakikaların bitmesi ile sonuçlanacak olan ölüm hakikati tüm insanları ilgilendiren en önemli bir meseledir.
Doğan her canlı şu dünya denilen yerde ölüm gerçeği ile eninde sonunda yüzleşerek gidip ayrılacaktır.
Bütün sevdiklerimizden ayıran ölüm acaba neden var?
Ölüm yok oluş mu?
Ölüm ortadan kaldırılamaz mı?
Buna benzer sorular insanları yakından ilgilendiren ortak sorulardır.
Rabbimiz kur ‘anda:’’ Hanginiz daha güzel amel ortaya koyacak diye ölümü ve hayatı yarattık’’ buyuruyor.
Ayetten de anlaşılacağı üzere ölüm, hayatı denemek yani imtihan için yaratılmış.
Yaşayan insanların kaçta kaçı acaba bu imtihanın şuurunda?
Her an hayat apartmanı yıkılabileceğine göre imtihan sorumluluğu ile hareket etmemiz gerekmez mi?
Peygamberimiz (sav): Hayatı acılaştıran ölümü çok zikrediniz buyurmakla ümmetini ikaz ediyor.
Ölümü düşünen dünya muhabbetine çok fazla kapılmaz.
Peygamber efendimizin sadık arkadaşı Hz Ebubekir( r.a )ne güzel ikaz ediyor: Ölüm denen bir hakikat varken bir Müslüman ham hayallerin peşinde nasıl koşar?
Şaşarım diyor.
Ölümün mahiyetini bilen insanlar ise ölmeden önce ölmek istemişler.
Âdeta ölüme meydan okumuşlar.
Tıpkı (Yusuf a.s) gibi dualarında beni Müslüman olarak vefat ettir diye.
Hadisi şerifte ifade edildiği gibi ne göz görmüş ne de insanın kalbinden öyle bir güzellik geçmiş.
Böyle bir saadet öldükten sonra insanı bekliyor.
O yüzden kabrin arkası için çalışınız hakiki saadet ve lezzet ondadır.
Kabrin arkasındaki mutluluğun fazla olduğunu düşünen Müslüman, Epikürcü anlayışa teslim olmaz.
Epikür diyor ya: Ölüm geldiğinde biz yokuz.
Biz yok olduğumuzda da ölümden bahsetmenin bir anlamı yok.
Öyle ise vur patlasın çal oynasın diyerek anlık hazların duyguların peşinde koşmaya davet ediyor.
Hayatta iken yaptıklarının kazanç olarak değerlendiriyor.
Bu zavallı anlayış bilmiyor ki biz ölümle yok olmuyoruz.
Yeni bir hayata ebedi âleme gidiyoruz.
Çünkü dünya ebedi âlemin bekleme salonu hükmündedir.
Ben de derim ki: Ölüm ehli iman için saadet saraylarına yürümektir.
Saadet sarayına girmek için de sarayın sahibini razı etmek gerek.
Ölüm hakikati şöyle haykırıyor: zalimlikte sınır tanımayan anlık zevklerinin tatmini için insanları aç Arslanlara parçalatan Neronlar nerede, Allah’ın elçisini ateşte yakmaya çalışan Nemrut’a ne oldu?
Laiklik maskesi altında din düşmanlığı yapan zalim zümre nerede?
Ölüm gerçeği ile yüzleşip ilahi adalete hesap vereceksiniz.
Ey zavallılar vakit, geç olmadan tövbe kapısı kapanmadan ölümün soğuk pençesini ensenizde hissetmeden yola geliniz.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’ nin dediği gibi cennet ucuz olmadığı gibi cehennem de lüzumsuz değil, gerçeğini ölüm kapınızı çalmadan anlamaya çalışınız.
Başkasının namusunu ırzını iffetini hiç düşünmeden çiğneyen hırsızlar, hiç düşündünüz mü?
Ölüm meleği Azrail’in pençesinden nasıl kurtulacaksınız?
Hesap vermeden defterin kapanacağını mı düşündünüz?
Hiç de öyle değil.
Burada hesap görülmüyor.
Zalim izzetinde mazlum zulmünde kalıp gidiyor, demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.
Haksızlığa uğrayan birini öldükten sonra hesap verme düşüncesi teselli edebilir. Yoksa hayat çekilmez bir hale gelir.
Bu yüzdendir ki ölüm hakikatinin psikolojik açıdan insanı rahatlatan yönü de var.
Dünya ebedi saadete gitmek için bir bekleme salonu hükmündedir.
Ölümle bekleme salonundan alınarak ebedi âleme asıl mekâna alınıp istirahate alınacaksınız O, yüzdendir ki akıllı davranmak gerekir.
Dünya imtihanına bir defa alınıyorsun geçerli not alma vaktin hale gelmedi mi?’’
Her nefis ölümü tadacaktır’’ ayetine dâhil olmadığını mı düşünüyorsun?
Zaman, ders alma zamanıdır.
Gidiş biletin her an kesilebilir.
Dönüş bileti ise maalesef yok.
Dünyaya niçin gönderildiğini bilen ve ona göre hazırlık yapan kafileye dahil olmak kaydıyla tüm imanlı kardeşlerimize selam ve Dua….