Ölümün nasıl bir hakikat olduğu hakkında kafa yormayanımız yoktur. İnanan inanmayan her insan her gün biraz daha ölüme yaklaştığını bilir. Hatta geçen her bir saniyenin hem hayatın hem ölümün habercisi olduğunu fark etmek zor olmasa gerektir. Adım adım ölüm gerçeğine yaklaşırken iç hesaplaşmalarımız doğal olarak artacaktır.

Ölümü zikretmenin insanı olgunlaştırdığını biliyor muydunuz?

        İç hesaplaşmadan bahsetmişken ölümü tefekkür etmenin aynı zamanda bizlere olgunluk kattığını fark etmeliyiz. Ölüm deyince aklınıza gelenleri sayar mısınız desem herkesin aklına az çok bazı değerlerin geleceğini biliriz. Cennet, cehennem, adalet, sırat köprüsü, azap, mükâfat, kabir, hak, iyilik, merhamet… Bu değerleri elbette saydıkça sayarız. Peki, bunları düşünmek neden önemli?

Vicdan çok güzel bir rehberdir!

        İnsanlar, vicdanlarına danışarak hareket ettikleri sürece daha doğru karar verme eğiliminde olacaktır. İşte, iç hesaplaşma dediğimiz şeye vicdanına danışarak adım atmak bilinci diyebiliriz. Eğer yaptığımız bir işte kalbimiz bizi durdurmaya çalışıyorsa orada kesinlikle yanlışlık olduğunun farkına varmamız gerekir. Yukarıda belirttiğimiz değer yargılarını düşünmek demek nefsimize yani yanlış işlerimize set çekmek demek diyebiliriz. İnsanın fıtratı temiz olduğundan düşündüğü her güzel değerler onu güzelliklere yöneltecektir. Yani güzel değerler insanoğlunu cezbedecek ve o düşünceler kötü duygulara karşı siper olacaktır. Elbette nefis dediğimiz şey bizi asla rahat bırakmayacaktır. Hep kötülüğü arzulayan nefsimiz bencilce hareket ederek anlık menfaatler uğruna belki yıllarca kalbimizi sızlatacak faaliyetlere bizi yönlendirmek suretiyle “vicdan azabı” denen duruma sebebiyet verecektir. Burada insanın kendini kontrol etmesi elzemdir. O isteklerin yanlış olduğunu bile bile nefsin tuzaklarına düşmemek için çaba harcamalıdır.

Ölümü nasıl düşünmeli?

        Ölümü düşünmeden kastım “ben öleceğim!” diye diye insanın kendini yiyip bitirmesi değil elbette. Yukarıda da belirttiğim gibi davranışlarımıza çeki düzen vermek adına sorguya çekileceğimizin farkında olmaktır. Allah (c.c) korkusunun kalbe yerleşmesidir. Bu da Allah’ın (c.c) ayetlerini, peygamberimizin (sa.v) hadislerini okumak ve hayatımıza tatbik etmekle olacaktır.

Allah sevgisi iyi bir insan olmamız için yeterli değil mi?

        Elbette kalplerimizde Allah (c.c) korkusu yer almalıdır; fakat Allah’ın (c.c) bize bahşettiği nimetlere şükretmek gerekmez mi? Doğum günümüzde bir yakınımızın aldığı hediyeye çok mutlu olurken Allah’ın bizlere verdiği her türlü nimetlere o kadar alışkınız ki b u nimetlerin bazen farkında dâhi olamıyoruz. Sırf bu nimetleri düşünmek bile ibadettir aslında. Hem nimeti tefekkür etmek Allah’a (c.c) olan sevgimizi ve bağlılığımızı da arttıracaktır. Bu sırlara erenler ölümü yokluk değil, tam aksine yeni bir başlangıç olarak görmüşlerdir. O yüzden ölümü tefekkür etmek acı değil mutluluk vermiştir.

        Unutmayalım, herkes iyiliği sever; fakat iyilik yapamaz! Demek ki iyi bir insan olmak uğruna çalışmak insan için en önemli mücadeledir.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol