“Aldatan bizden değildir.” İnsan aldanır, aldatılır; insanın kendisini aldatması, yanıltması yok mu?

Bile bile kendine nasıl zarar verir ki insan?

Bazen fark etmez, bazen de fark eder ama gözüne, kulağına, gönlüne hoş gelir bu aldanmalar, aldanışlar, kandırmalar, oyalamalar…

İşte cazibedar aldanışlar, insanı balon gibi şişiren taltiften öte yalakalıklar, insanı adım adım bitiren, sarhoşluktan da kötü olan akıl tutulması…

Bir tanımlamanın bu kadar eş anlamlısı olur ancak.

Gelin bir kuş misali bir taşla birkaç kuşla Türkçemizi de zenginleştirelim.

Arapça bir kelime olan tekebbür kibir gösterme, kibirlenme, kendini başkasına karşı üstün görme, inat edip hakkı kabul etmeme, büyüklük taslama…

Enaniyet, benlik, kibir-lenmek, kendini beğenmek, böbürlenmek, gurur-lanmak, kendini dev aynasında görmek, büyüklenmek, kendini büyük görmek, böbürlenmek, kasmak-kasıntı, burnu büyümek…

Bunlara mecaz anlamları da yükleyelim.

Burnundan kıl aldırmamak, yükseklerden uçmak, kendini dev aynasında görmek, kimseyi görmemek, insanları küçük görmek, kendisini dev aynasında görmek, yüksekten uçmak…

Bütün bunların hepsine ortak bir isimlendirme ve tanımlama kibir diyelim.

Keşke bunlar güzelliklerin izahı için olsaydı.

Bir zamanlar zamanın birinde çocukluktan gençliğe geçen birisi varmış.

Doğuştan vücudu dik, kolları açık ve kabarık, göğsü önde, ayakları yere sert basarak ses çıkaran, alımlı çalımlı imanlı bir neslin ferdi varmış. Etraftan kendisine bu yürümenin Allah’ın gönlüne hoş gelmez, insanlar da ne kadar kendisini beğenmiş diye düşünüyorlar demiş.

Genç ama ben farkında değilim yürüyüşüm öyle diye cevap vermiş.

Hemen güneşli bir ortama çıkan genç gölgede yürüyüşünü izlemiş ve bu yürüyüş bana ait olsa da madem yanlış anlaşılıyorum terk edeyim demiş; gölge ve ayna yardımı ile yürüyüşünü değiştirmek için adeta antrenman yapmış ve çok şükür ki yanlış anlaşılan uzak bir yürüyüşü zor da olsa öğrendim ve yapıyorum demiş.

Ha bir de bunu çıkarı için, yalakalık için izleyenler; bile bile ateşe atmak var ya!

Enaniyetin- kibrin insana verdiği zararın yanına bir de en yakın arkadaşını da ünlü olmayı, meşhur olmayı, şöhreti, meşhur olmayı… ekleyelim.

Arapça kökenli olan şöhret kelimesi TDK'ye göre, şöhret kelimesi ün, tanınmış, ünlü kimse, ün salmış olan, şöhretli, meşhur, şanlı, namlı, namdar, anlı şanlı… anlamlarına gelmektedir.

Kibirlenme ile şöhret muhteşem ikili, iki kafadar…

Felakete, ölüme koşarak, fark ettiği halde görmemek ile sonun getirmek ne hazin!

Kur’an-ı Kerim, tarih hep bu iki hastalıktan zehirlenenlerle dolu! Şeytan, Firavun, Nemrut, Karun, Ebu Cehil; Yahudiler, ABD gibi…

Bu vasıftakiler kendine zarar vermekle de kalmazlar. Başkalarına da…

Aslında muayyen bir zaman için emanet ile mükemmel cihaza sahip olan insan emanete ihanet yerine şükür ile nimeti ziyadeleştirip geride hoş bir sada bırakarak ölümsüzlük adına yaşasaydı. Bu bizim için de dua olsun.

Kanuni Sultan Süleyman Döneminde hayatı başarı ve zaferle dolu Yahya Paşazade Bali Bey, Sultan Süleyman’dan vezirlik ister. 

Padişah da Bali Beye;

“Şimdi sen de bu iyiliklerin şükrünü yerine getirmeye gayret eyleyesün ve her işi Allah'tan bilesün. Ve asla nefsine gurur getirmeyesün.

Kendü kılıcın ile bu kadar memleket fethettim demeyesün.

Memleket önce Allah'ın, sonra Hazret-i Peygamber'in, sonra da Allah'ın izniyle halifenindür!

Ve bey olmak iki kefeli terazidür. Bir kefesi cennet, bir kefesi cehennemdür.

Sen gözleri uyurken kalpleri uyanık olanlardan ol.

Her şeyin başı adalettür. Sen de adaletle hükmedersen her günün ibadete sayılur.

Allah cümlemizi âdil kullarından eyleye" diyerek geride nesillere ölümsüz bir eser bırakır.

Kibir, şöhret, bencillik, yalakalık, zulüm, bencillik, yalan, iftira, emanete hıyanet etmek…

İnsanın kulağına, nefsine hoş gelen; aslında insanı başkalaştıran, canavarlaştıran ve kendini bitiren ve tarihe de kötü not düşerek şerri de devam ettiren aldanışlar, ya da tercihler…

Söz gelip de Kanuni Sultan Süleyman’a dayanınca enaniyet, şöhret aldatmaca ve hakikatindeki adaletli, liyakati, emaneti, vekaleti de unutmamak lazım.

Bir de bir insana hizmet etmeyi, hayra vesile olmayı kâinata hizmet etmek gibi görmek ve yaşamayı da hayatın olmazsa olmazı yapmak.

Çok yönlü bitiş, ya da her iki cihanda huzurla yaşayış…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol