Yıllar geçiyor derken, çoğunluğunuz yaşadığı asrı dahi devridaim etmiştir.
Yaşı 22’den büyük olanlar 20.asrı gördüğü gibi 21. Asırda, yüzyılda yaşam serüvenine devam etmektedir.
Değişen yıllar yaşam şeklimizi ve yaşamsal tercihlerimizi de değiştirmektedir.
Bu durum bazı noktalarda lehimize gibi görünse de aleyhimize etkileşim sağlayan etkenleri de görmek ve farklı bakış açılarına yönelmeliyiz.
Birçoğumuz bilir ki; aileler son yıllarda sadece eşlerden oluşarak konuşlanma başlattılar.
Önceden tek ev, yuvada üç, dört kuşak iç içe yaşamaktaydı.
Kavgalar, kıskançlık ya da anlaşamama durumları olsa da çoğunlukla samimi ve mutlu bir yaşam tablosu sunarlardı. Kişisel ya da topluluğa hitap eden iletişim araçları ve uygulamaları yok gibiydi.
Televizyon, bilgisayar, cep telefonu ve bu teknoloji içindeki tüm versiyonlar son 30 yılda hayatlarımıza girdi.
Faydalı mı, tartışma götürmez faydası ve gerekliliği vardır.
Anne iki yıla yakın askere gönderdiği oğlunu bir kez dahi sesini duyamadan özlem ve hasretle beklemekte idi.
Şimdi günde birden fazla görüşme, hatta görüntülü görüşme imkânına sahipler. Yazılan mail ve mesajlar alıcısına 1 saniyenin altında sürede ulaşıyor.
Çokta güzel, keyifli derken bu duruma, samimiyetlerimizde azalma olmadı diyemeyiz.
Nasıl oldu peki bir birimize daha hızlı ulaşma imkânımız artar ve hız kazanırken, nasıl körelttik samimiyetimizi.
Samimi olmanın en önemli etkenlerinden, belki de en önemlisi yürekli olabilmekte.
Aklımızla aldığımız kararlarda yüreğimizi dinleyebilmek.
Aklımız ve yüreğimizle, vicdan, merhamet tutarlılığımız göz ardı edilmeden, gerçeklere ve realiteye kör bakmadan yaşamak. Yeni tanımlardan biridir ‘’pozitif olmak’’.
İyinin içinde kötüyü aramak farkında olmak nasıl tedbir ise, kötünün içinde iyiyi aramak, iyi tarafları görmek ise samimiyet, pozitifliktir.
Samimiyet yeterliliğinde olabilmek adına, oluşturmaya çalıştığımız bireysel kurallarımızda adanmışlık var ise bu yapılanma doğru değildir.
Samimi yaklaşım ve ilişkiler sonunu kavgalara, kinlere, olumsuz sonuçlara bırakır. Samimiyet karşılıklı olarak tüm gerçeklerle yüz yüze, açıklıkla yaşama şeklidir.
Her insanın diğerindeki hassasiyet ve zafiyetleri görme ve anlama şeklidir.
Toplum olarak samimiyet bilincine o kadar uzak kalmışız ki, bu kavramı, kelimeyi kullanmak yerine, alt uzantısında türetilen kelime ve deyimleri yerleştirmişiz. -Biraz beyefendi, hanımefendi ol -Üç saniye delikanlı ol -Doğruyu söyle, canımı ye -Bu senin gerçeğin değil -Gerçeği söyle, canımı ye -Entel, dantel ayaklarını bırak -İki şey söylüyorsun diye, her şeyi ben bilirim sanma O kadar çok hayatımıza ve konuşmalarımıza yerleşmiş tabirler var ki, tümünü sıralamak zor.
Anlamaya çalışmak, gelmeye çalıştığı yer, vurgulamaya çalıştığı kavramı anlamak yerine, hemen karşı atağa geçme mecburiyet hissimiz bizi mahvediyor.
Samimiyetsiz ama bir o kadar uzun süren konuşmalar, sohbetler alabildiğince devam ediyor.
Diyalog gibi düşüncelerimizde de samimi olmak, içten davranmak bir yeterlilik, seviyedir.
Birinci derece yakınlarımızda dahi kural dışı, samimiyetsiz tutum, davranışlarımızla hayatımız, hayatlarımız devam ediyor.
Ne olur?
Somut bir sonuçla, elle tutulur, gözle görülür sabit bir sonuç tarif edemem.
Çok daha önemli ve hayatlarımızın temel taşlarından biri olması gereken samimiyetsiz bir yaşam sürmüş oluruz. Samimiyet barındırmayan hayatlar ise mutlu bir yaşam elde edemez.
Samimi olmayan insanlar kendi hayatlarında hayatlarına homojen olarak yayılmış bir mutluluğa sahip olamadıkları gibi, çevresinde ki insanlara, sürüp giden hayata, hayatlara da olumsuzluk, negatiflik yansıtırlar.
Mutlu olmak için, mutlu olmalarını istediğin için, hayat serüvenindeki herkesin mutlu bir yaşama devamı için; SAMİMİ OL…