Anlatacağım meseleye şu isimler şahittir.
Süleyman Soylu; İçişleri Bakanı, Şuay Alpay; Milli Savunma Bakan Yardımcısı, Metin Bulut; Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Elazığ Milletvekili, Çetin Oktay Kaldırım; Dönemin Elazığ Valisi, Merhum Osman Erbaş; Dönemin 8’nci Kolordu Komutanı,Prof. Dr. Bilal Çoban; Hazar Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı, Servet Yaşar Özdemir; STK Platformu Dönem Sözcüsü ve Murat Ergen; Elazığ Kent Konseyi Başkanı…
Yıl 2020
Depremin yaralarını sarma adına Hazar Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Sayın Bilal Çoban’ın, STK Başkanları olarak kendi aramızda mutabık kaldığımız hayati önem taşıyan bir projesini İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya arz etmek için Valilik Makamındayız.
Sayın Bakanla randevumuzu sağ olsun Milletvekilimiz Sayın Metin Bulut ayarlamıştı. Görüşme başladı, tanışma faslına geçildi.
Komisyona mihmandarlık eden Sayın Bilal Çoban olduğu için haliyle bizleri Sayın Bakana tanıtan da kendisi oldu.
Sıra bana geldiğinde Sayın Çoban;“Nafiz Bey Elazığ Basın ve Medya Cemiyeti Başkanımız, aynı zamanda Günışığı Gazetesi sahibi” der demez Sayın Bakan ani bir refleks ve gayet nüktedan, bir o kadar da naif bir edayla “Bu sabah köşesinde bana saydıran demek sendin ha!” Dedi.
Hepimiz aynı anda şaşırmış olsak da ilk toparlayan ben oldum ve; “Anlamadım Sayın Bakanım” dedim.
Kısa bir sohbetin ardından Sayın Soylu, yazıda neye içerlediğini anlattı.
Konu; ETSO Başkanı Sayın Asilhan Arslan idi.
Hani o dönemler Sayın Arslan’ı “Elazığ Afet Bölgesi İlan edilsin” çıkışından dolayı dışlamışlardı ya, o mesele işte.
Köşe yazımda Sayın Bakana ağır eleştirilerde bulunmuş ve “Asilhan Arslan bu şehrin önemli dinamiklerinden biridir” diyerek “Asilhan beyi yapılan toplantıda rencide etmeye kimsenin hakkı yoktur” ifadelerini kullanmıştım.
Sayın Bakan ısrarla Asilhan beyin haksız olduğunu anlatsa da ben Sayın Bakanımıza lisan-ı münasiple ETSO Başkanının dışlanmasının yanlış olduğunu ve yazdıklarımın arkasında olduğumu söyleyerek Sayın Soylu’ya aynen şunları aktardım.
“Sayın Bakanım, Asilhan Bey de bu şehrin seçilmişlerinden ve kendisine yapılanlar gerçekten yanlış.
Şu anda şehir gergin, insanlar kutuplaşmış, birlik beraberlik içerisinde bu süreci geçirmemiz gerekmektedir.
Bu nedenle sizden ricamız ETSO Başkanı Sayın Asilhan Arslan’la bir kare fotoğraf paylaşıp şehirdeki Asilhan Arslan’ı dışladılar algısını yıkın lütfen.”
Yukarıda isimlerini saydığım valilik makamında bulunan hazirun da takdir ederler ki; Bakan Sayın Soylu, oldukça soylu bir refleksle teklifimi kabul etti ve; “Birazdan Ankara’ya uçacağım, haftaya döndüğümde tabiki o mesajı halkımıza veririz, çünkü biz biriz” dedi.
İki gün sonrasında dönemin Valisi Sayın Çetin Oktay Kaldırım’ın daveti üzerine makama gittim.
Konu yine ETSO Başkanı idi.
Sayın Vali;“Siyasilerle, Asilhan beyin arasındaki buzların erimesi şehrin menfaatine olacaktır.” deyince mesajı aldım ve Milletvekilimiz Sayın Metin Bulut’un danışmanı değerli dostum Sayın Hüseyin Sezgin’le gazetede bir araya gelip durumu mütalaa ettik.
Sağolsun Sayın Sezgin organize etti ve Milletvekili Sayın Metin Bulut da vatandaşa birlik mesajını vermek için ETSO Başkanıyla bir araya geldiler.
O bir araya geliş de şu maden sahaları ihale tarihinin ertelenmesine kadar devam etti.
Yani iki mekanizma arasındaki buzlar eridi.
Malum, bir kaç aydan beridir maden sahalarının işletilmesi söz konusu.
Şehirde ciddi bir heyecan yaratan bu sahaların Elazığ’a büyük katkı sunacak şekilde değerlendirilmesi için ETSO bir dizi çalışmalar başlattı.
Bu süreçte Elazığ basını, kayıtsız şartsız ETSO başkanına destek vermek için adeta yarıştılar.
ETSO Başkanı da basının estirdiği bu rüzgârı arkasına alınca olağanüstü bir özgüven kazandı ve katıldığı her programda ahkâm keserek “Elazığlının hakkını kimseye yedirmeyeceğiz.” dedi.
Bu ihaleyi Elazığlı iş insanlarının alması için Elazığ Girişim Grubunu kurdu.
Basın, bu Girişim Grubu içinde kendisine olağanüstü destekler verdi.
Derken ihale günü geldi, bütün şehir Girişim Grubundan müjdeli bir haber beklerken gündeme düşen bilgilerle sukutu hayal yaşadı.
Zira aylardan beridir yaygara koparan Girişim Grubu ihaleyi bırakın kimseye yedirmeyi, ihale salonuna bile gitmemişti.
Şehirde kıyametler koptu, klavyenin başına geçen sosyal medyadan, kalemini alan kendi köşesinden haklı tepkilerini dillendirmeye başladı.
Tepkilerde kimi zaman kantarın topuzu da kaçmadı değil.
Herkesin cevabını beklediği tek soru vardı; aylardan beri kopartılan yaygaralardan sonra neden ihaleden kaçıldı?
Arıyoruz ETSO Başkanı telefona bakmıyor, ETSO’dan soruyoruz kimse cevap veremiyor?
Haliyle tepkiler çığ gibi büyüyünce 3 gün sonra bir toplantı yapıp açıklama yapma gereği duydular.
Başından sonuna pür dikkat dinledik kendilerini. Bir taraftan ahirete temiz gideceğim, kimseyle orada hesaplaşmayacağım derken diğer taraftan bu iftirayı atanlara hakkımı helal etmiyorum diyerek ahirette helalleşmenin yolunu açarak kendisiyle çelişiyordu farkında olmadan.
Kaldı ki kimsenin kendilerine iftira attığı da yoktu, insanlar soru sormuş, teklif mi tehdit mi aldınız da ihaleye girmediniz demişlerdi.
Aslında anlamsız bir panik mi suçluluk psikolojisinin tezahürü mü bilmiyoruz ama tanıdığımız Asilhan Arslan değildi, mikrofonun arkasındaki isim.
Bir taraftan milletvekillerini suçluyor, diğer taraftan gizli bir elin kendilerine linç kampanyası başlattığını ifade ediyordu.
Milletvekillerinden hangisi diye sordular 'isim vermem' dedi.
'O gizli el kim söyleyin biz o eli kıralım dedik' siz daha iyi bilirsiniz diyerek basını töhmet altında bıraktı.
Meğer Elazığ basınına bir gizli el yön veriyormuş!
Güler misin ağlar mısın?
Sen kalkacaksın ihale şartnamesinde 'izabe tesisinin Elazığ’da kurulması zorunludur' diye bir madde olmasına rağmen ihaleye girmeyeceksin, sebep olarak da 'izabe tesisi maddesi' yoktu diyeceksin.
Şartnamede o maddenin olduğunu kanıtlayınca da basına bu iftirayı atacaksın öyle mi?
Yemezler Sayın Başkan, yemezler.
Paşa paşa ya şu gizli elin kim olduğunu açıklayacak hangi basın kuruluşunu yönlendirdiğini ispat edeceksin ya da yanlış ifade ettim diyerek Elazığ basınından özür dileyeceksin.
Gizli el konusuna gelince o gizli elin nerede kime ait olduğunu kendinde arayacaksın.
İftira atmayacaksın, nankörlük yapmayacaksın, sana inanıp da kayıtsız şartsız destek veren, arkanda duranlara bu haksızlığı yapmayacaksın.
Hele hele vefayı elden bırakmayacaksın.
Deprem sürecinde seni Kızılay şubesinin neferleri gibi gıda dağıtımı yapmaya mahkum edenlere karşı seni savunanlara bu vefasızlığı asla yapmayacaksın.
O deprem sürecinde yalnızlığa itilip, haksızlığa uğradığında dün seni alkışlayanların hepsi kabuğuna çekilmiş, dut yemiş bülbüle dönmüşken bu Ülkenin İçişleri Bakanına bile haksızlık yapıyorsunuz diye haykıran bizlere bu nankörlüğü yapmayacaksın.
O elin kim olduğunu açıklamazsan elimiz yakandan düşmeyecek bilesin.
Hem bu dünyada hem de temiz gitmek istiyorum dediğin ahirette.