Yıllar önceydi, Salı Pazarı, Pazar yeri İzzet Paşa Mahallesi ile Rızaiye Mahallesi arası boş alan.
Bir halt ettim bir şeyler almaya gittim, elimi neye attımsa pazarcının bırak elini sürme diyen sesi ile irkildim.
Birine niye diyecek oldum, adam hışımla yüzüme baktı, sürme dedik anlamadın mı diye tersledi.
Yerlere serili, pislik içinde yüzen meyve ve sebzelere mi yanarsın, yediğin azara mı yanarsın, utanma pazarı bir iki şey alıp eve döndüm.
Poşetlere doldurulmuş yarısı çürük sebze ve meyveleri ayıklamaya başladım.
Bir taraftan da kendi kendime söyleniyordum, lan sen manyak mısın ne işin var pazarda, yemediğin bir dayak kaldı, bir daha pazara gidersem kıçım kırılsın diye yemin ettim.
O gün bu gündür pazara uğramadığım gibi yanından yöresinden bile geçmedim.
Geçen haftanın başı, Pazartesi Pazarı O kalabalık içinde yürümeye çalışıyorum, bir tarafta trafik kilitlenmiş, korna sesleri, bir tarafta gel, gel, malın iyisi burada diyen pazarcı esnafının kulakları tırmalayan sesi.
Bir öğretmen arkadaş karşıma çıktı, yüzü kıpkırmızı, hocam ne oldu demeye kalmadı yıllar önce yaşadığım Pazar macerasının benzerini anlatmaya başladı, sessiz bir şekilde dinledim hocayı, içimden demek bir şey değişmemiş diyerek, hocayı teselli bile edemeden hızla ayrıldım O hengameden.
Evet bu kentte bir şeyler çok zor değişiyor, değişim bu kente ağır geliyor, muhafazakarlık özelliği bu kenti yok ediyor.
Muhafazakarlığı anlamadan muhafazakâr rolü yapan bu kent, burnunun ucuna sokulmuş her pisliği bile bile muhafaza etmeyi erdem zannediyor.
El-Aziz kentinin Aziz sakinleri, Muhafazakarlık iyiyi, güzeli, doğruyu muhafaza etmektir, önüne serilen her şeyi olduğu gibi alıp muhafaza etmek değildir.
EL AZİZLİ, Umarım bu tanımdan yola çıkarak, muhafazakâr kimliğini doğru edinir, Aziz kentin Aziz bireyleri olarak kendine gelirsin.
Sen ey Aziz Elazığlı, haklarını ya bilmiyor ya da haklarına haksızlık etmeyi kendine ilke edinmişsin.
Pazarda alışveriş yapıp karşılığında bir ücret ödeyeceksin, sana sadaka vermiyor pazarcı, bu rezalete niye göz yumuyorsun?
Sadece vatandaş ile sınırlı değil bu rezaletin yaşanması, bu kentte gıda denetim yapan Tarım İl Müdürlüğü bünyesinde bir birim var, bu birimin elemanları hiç mi Pazar yeri gezmedi, rezaleti görmedi?
Bu kentte Belediyenin Zabıt Müdürlüğü var Pazar yerleri bu zabıta görevinin dışında mı bırakıldı?
Bu Kentte kolluk kuvvetleri var, bu kuvvetlerin hiç mi aklına gelmedi hele gidip bir bakalım Pazar yerlerinde neler oluyor, vatandaş neyle karşı karşıya diye?
Kent yaşamı denetim ister, kent insanı kendi haklarını korumak zorundadır, kent yaşamı ortak yaşamdır, kent bilincinin oluşması, kente yeni gelen insanların eğitilmesi, uyumunun sağlanması için sayısı bine yaklaşan Sivil Toplum Kuruluşlarının aklına niye bu eğitim ve uyum programları gelmez?
Biz yazmaktan bıktık bu hoyratlıkları, kent yaşamaktan bıkmadı bu rezaletleri.
Kentlerin kimlikleri vardır, kent kimliği çok önemlidir, bir kentin medeni kimliği O kenti kent yapar, bir kentin bedevi kimliği ise O kenti çöl yapar.
Bu kentin altmış yedi yıllık tarihini bilirim, bu kent medeni bir kent idi, bedevi istilasına uğrayıp çölleşene kadar gıpta ile bakılan bir kent idi.
Bugün gelen kaçmak istiyor bu kentten, bu kentte doğan ve ömrünü geçirenler doğduğuna pişman.
Sadece semt pazarları sorunu yaşanmıyor bu kentte, kent yaşamına uymayan, bu kentte yaşayanları canından bezdiren onlarca sorun var bu kentte.
Toplu taşıma yapan araç duraklarına park eden magandalar, kafasına göre zam yapan kap kaç zihniyetli esnaf, tımarhaneden kaçmış gibi deli deli caddelerde gezen mafya tipli serseriler, saymakla bitiremeyeceğimiz hoyratlıklar canımızdan bezdirdi bizi.
Kimseyi üzmek istemiyorum, kimseyi töhmet altına sokmak istemiyorum.
Sadece kamu görevlilerinin makam araçlarından burunlarını çıkarıp bu kentin kokuşan havasını teneffüs etmesini istiyorum.
Yaşayan insanlar olarak, kamu görevlileri olarak, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler olarak duyarsızlığımız, ilgisizliğimiz bu kenti öldürdü.
Yazık oldu O medeni uygar kente.